Bir gün konuşmacı olduğum bir konferansın kahve molasında uzun zamandır görüşmediğim dostlarımla sohbet ediyordum. Tesadüf kümelendiğimiz grubun tamamı erkekti. Bir tanesinin o gün doğum günüymüş ve 45 yaşına giriyormuş. “Yeni dünyana hoşgeldin” dedim.
O ve diğer dostların şaşkın bakışları arasında ne demek istediğimi açıklamaya çalıştım.
“Bir erkeğin eğer ciddi bir sağlık sorunu yoksa bana göre yaşamın lezzetini damaklarında dolaştıracağı yıllar 45-55 arasıdır”
Ehliyetle birlikte ” nezaket” sınavı!
Yıllardır düşünür dururum.
Neden “mutsuzluk katsayımız” bu kadar yüksek diye…
Kendimden biliyorum; sabahları kalktığımız andan itibaren, “asabi, gergin, asık suratlı” bir renkle yaşamın labirentli kollarına atarız kendimizi.
Durakta otobüs bekleyenler mutsuz, araç kullananlar mutsuz, araç içinde yarım kalmış uykusunu tamamlamak durumunda olanlar mutsuz, otobüstekiler mutsuz,
Kurumsal Sosyal Sorumluluk Koca Bir “Yalan” mı?
Üzerinden epey zaman geçti ancak 2011 yılında Ekim ayında Brand Finance tarafından Londra’da düzenlenen “Brand Finance Yıllık Forum Toplantısının” açılış sunumunu yapmak üzere davet edilmiştim. Toplantının ana konusu “İtibar Yönetimi” idi ve Brand Finance dünyanın farklı köşelerinden 200’den fazla üst düzey davetliyi Londra’da Royal Otomobil Club’da bir araya getirmeyi başarmıştı.
Bugün doğum günüm!
11 Ağustos 1954…
Ankara…
Yaşanmış 60 yılı terkedip ne kadar süreceği belli olmayan yeni bir yaşın getirdiği karmaşık duygular…
Bir kaç gün önce kemoterapisini tamamlamış bir insanın yeniden sıradan insanlardan biri gibi sokaklara dönmesinin getirdiği karmaşık ama aydınlık bir yolculuğun kilometre taşları sanki…
Ya da,
60 Yıl İçinde 76 Özel Gün ve “Sona Doğru”…
Sağlık durumumla ilgili geçtiğimiz haftalarda sanıyorum tatminkar bir bilgilendirme yaptım. Gelen yorumlar ve telefonlardan bu izlenime sahip oldum.
Bugün de aslında bir daha yazmak istemediğim sağlık durumumla ilgili yeni bir bilgilendirme yapayım dedim ve sonra aslında bu blogun açılmasına neden olan konulara yeniden geri döneyim kararını verdim.
Bir süredir sesim soluğum çıkmıyordu. Ama mazeretim vardı!
İki ayı biraz aşkın bir süredir sesim soluğum çıkmıyordu.
Ayda üç-dört kez görünmeye alıştığım panellerde, konferanslarda veya konuk konuşmacı gibi ortamlarda yoktum.
Sosyal ortamlarda bir kaç günde bir birbirimizi görmeye alışkın olduğum dostlardan uzak kalmıştım.
Hatta ders vermekte olduğum Bahçeşehir Üniversitesindeki öğrencilerimle bile vizelerini aldıktan sonra istemeden vedalaştım!
Yani beni iyi tanıyanların bende pek görmeye alışkın olmadıkları bir “sessizlik”