Brandweek 2017 organizasyonu kapsamında yaptığım “sorumluluklarımızdan sorumlu olmak” başlıklı konuşmanın notlarını https://www.salimkadibesegil.com/tr/20… bağlantısından da takip edebilirsiniz.
Sorumluluklarımızdan Sorumlu Olmak!
Kasım ayının ilk yarısında MediaCat tarafından düzenlenen Brand Week organizasyonundaydım. 9 Kasım Perşembe sabahı da “Sorumluluklarımızdan Sorumlu Olmak” başlıklı konuşmam ile katılımcıların karşısına çıktım. Oldukça kapsamlı olumlu tepkiler aldığım konuşmamı izleyemeyenler için burada paylaşmak istedim…
“İlk sürdürülebilirlik kartviziti”
Hayatımda üzerinde sürdürülebilirlik direktörü yazan ilk kartviziti 2001 yılında San Francisco’da düzenlenmiş olan uluslararası bir kongrenin kahve molasında küresel bir şirkette görev yapan meslektaşımdan aldım.
Kurumsal değerleri “Checklist” gibi kullanabilsek…
2000’li yılarla birlikte şirket organizasyonlarında karşımıza çıkan etik, uyum, iç denetim, iç soruşturma ve benzer amaçlara hizmet etmekle kendilerini adamış kavramlar yumağı içinde bocalamaya başladık. Genellikle sorun “kaş yapayım derken göz çıkartmak” olarak değerlendirebileceğimiz amaç-niyet-sonuç üçlemesinde kilitleniyor.
Rüşvet, yolsuzluk, suiistimal, ihmal ve sayabileceğimiz diğer davranışların neden olduğu hasarın maddi tarafı bir kenara bırakılsa bile “duygulara” yansıyan esintileri uzun yıllar o kurumun itibarını sıkıntıya sokabilir.
Oscar Skandalı ve Tarihin Affetmeyeceği Denetim Kepazelikleri
Dünyanın en saygın ödüllerinden biri kabul edilen Oscar, “dalya” demeye yani 100. yılını kutlamaya ramak kala unutamayacağı bir gol yedi. 89. törenin finalindeki zarf kazasının faturası belki bu zarfların “yeddi emini” olan PwC denetim şirketine ve bu zarflardan sorumlu Brian Cullinan’a çıkarıldı ama bu kaza denetim şirketleri ile ilgili soruyu bir kez daha gündeme getirdi;
Repuception! Ya da elmanın yarısı…
Repuception! Benim uydurduğum bir kavram. 1990’lı yıllarda halkla ilişkilerin tükenmişliği ile sıkıntılar yaşarken bir Londra seyahatim sırasında “Reputation” ile “Perception” ı evlendirmek gelmişti aklıma. İletişim yönetiminde gelinebilecek en üst nokta idi benim için. Çünkü hem itibar hem de sırtını itibara dayamış algı doruklarda olabilirdi… O dönemde özellikle uluslararası PR network’leri arasında kıran kırana bir savaş vardı.