1500’lü yıllarda ülkelerin gelişmişlik düzeyini nasıl bir birimle ölçerlerdi, bilmiyorum. Çevremde sorduklarımdan da tatminkâr bir yanıt alamadım. Büyüklük ve “güç” konusunda savaşma yetkinlikleri içinde bir takım göstergeler var ama bunlar refah düzeyinin karşılığı değil.
20. yüzyılda ise gelişmişliğin, refahın, sözde yaşam kalitesinin karşılığı önümüze “dolar” olarak kondu!
Gayri Safi Milli hasıla…
Bölü, ülkede yaşayan insan sayısı…
Kişi başına “dolar” ile ne kadarlık bir refah ülkesi olduğunun belgesi ülkelerin gelişmişlik “ligi” oldu!
G-8’ler, G-20’ler bu cetvele göre belirlendi. Türkiye dünyanın en büyük 16. ekonomisi! Bir zamanlar tarım üretimi ile kendi kendine yeten yedi ülkeden biri olmaktan daha önemli oldu dünyanın en büyük 16. ekonomisi olmak!
2008 Eylül’üne kadar İzlanda kişi başına 47 bin dolarlık gerliri ile Avrupa’nın en “kalkınmış” ülkesi idi. “İflas etti”! Borç para arıyor ama veren yok!
Yunanistan, İspanya, Macaristan, Polonya,Bulgaristan, Romanya… Yani 1963’den beri rüyamız olan Avrupa Birliği ülkeleri bir bir iflas ettiler… Ya da iflasın eşiğindeler. Refah toplumu Avrupa kendini kurtarabilmek için bir trilyon lira para icat etti! Dünyanın süper gücü Amerika Birleşik Devletleri’nin karşilıksız bastığı 20 trilyon dolar bile iki milyonu aşkın, her biri üniversite mezunu, bir çoğu yüksek lisans yapmış kalifiye insan gücünü işsizlikten kurtaramadı.
Yani…
Yanlış hesap Bağdat’tan döndüJ
Herkes birbirine soruyor: “Nerede hata yaptık?”
Aslında çok basit… Paraya (Dolara) odaklı refah, yaşam kalitesi ve gelişmişlik göstergeleri, insanoğlunun sahip olması gereken temel ve evrensel değerlerin tamamının yok olmasına neden oldu. Bu yüzden, insan hakları diye bir sorunumuz var, 1789’da gündeme girmiş olmasına karşın. Bu yüzden ozon delindi… Çaresiz bakıyoruz olan bitene; iklim değişikliğine neden olan çevre kirlenmesinin önüne geçecek önlemlere kaynak ayırmak yerine paranın para kazanacağı alanlar tercih edildiği için. Her yedi kişiden biri açlık sınırında! Macaristan’dan Tuna’ya karışan tonlarca sülfürük asidin adım adım Karadeniz üzerinden soframıza yaklaşıyor olması bile henüz birinci sayfa haberi olarak kıymetlendirilemedi! Yeryüzünde bir milyarı aşkın insan henüz telefonda “alo” sesini duymadı. Çünkü telefonla tanışmadı!
Ve insanoğlu son virajda…
Yeni bir “gelişmişlik” göstergesi arayışında…
Öyle bir “cetvel” olsun ki…
Son 150 yıldır canına okuduğumuz gezegenin ve bunun misafirleri arasındaki bizlerin yarası birazcık olsun sarılsın. İnsanoğlu, uygarlık tarihi içinde ilk kez bu dönemde “borcunu“ ödemedi! Borcuna sadık kalmadı.
Üretmek, nakletmek ve tüketmek adına bu gezegenden yani doğadan aldığı borcu iade etmedi. Etmeyi aklına blie getirmedi. Ta ki, biri Berlin’de, diğeri Wall Street’te iki duvarın çatlamasına kadar!
Bu yüzyılın gelişmişlik göstergesi “doları” tahtından edecek. Bu belli. İnsanlığın ve yaşamın sürdürülebilirliği açısından başka bir şans yok!
Belki de kod adı “NAR” gibi bir şey olacak yeni gelişmişlik göstergesinin.
Enflasyon sepetine benzer… Bir bohça…
Hesaplamak için;
İçine bir tutam “etik” atılacak…
Bir tutam “kadın ve çocuk hakları”…
Tabii ki, adaletin ne kadar hızlı ve hakkaniyetle işlediği.
Bebeklerin ölüm oranı…
Bir kaç avuç “organik tarım üretimi“ konulacak içine… Bir kaç demet de organik meyve, sebze…
Bir kaç bardak su kaynaklarının korunabilirliği,
Bir kaç metreküp yeşil enerji,
Bir kaç demet sanatsal üretim,
Ve tabii ki çağdaş normlarda eğitilmiş insan gücü.
Atıkların yenilenebilirliği,
Uyuşturucu ile ne kadar ve nasıl mücadele edildiği,
Hayvanlara nasıl davranıldığı,
Ormanların yenilenebilirliği,
Yine NAR’ın hesaplanmasında gelişmişliğe katsayı verecek başlıklar arasında…
Var tabii hesaba dahil edilecek başka başlıklarda. Ama şurası kesin ki, bankadaki para, şirketlerin üç aylık bilançoları, kredi kartlarının harcama limiti bundan böyle “gelişmişlik” göstergesi olmayacak. Büyüklük ya da güç anlamında hiç olamayacak!
Doların “bir nar satın alabilme gücü” ise hiç olamayacak!
Bulent
Ekim 25, 2010Muthis tespitlerle dolu harika bir yazi. Tesekkurler hocam…
Mutlulugun tuketilecek mal turunden bir nesne, gereksinimlerin de durmaksizin cogaltilacak bir ruh haline indirgendigi gunumuz ekonomi kulturunde para sembolik bir degis tokus araci olmaktan coktan cikmisti.
Para A maddesinin B maddesiyle degisimi icin kullanilan araciliktan cikip coktan kendisi bir ticaret daha dogrusu spekulasyon nesnesi haline geldiginde bati dunyasi tokezlemeye baslamisti. Sovyetlerin cokusu zafer cigliklariyla “tarihin sonu” diye kutsanirken ABD ile ayni serbest piyasa duzenine sahip onlarca afrika ulkesinde insanlik adina en korkunc trajediler yasanmaya devam ediyordu. Yani ortada kazanilmis bir zafer yoktu ama oyleymis gibi yapildi. Sadece ayni ekonomik duzene sahip olan diger ulkeler degil ABD de surekli geriliyordu. 2. Dunya savsinin hemen ardindan ABD’nin dunya ekonomisindeki payi inanilmazdi. % 50. Yani butun dunya bir yana ABD tek basina diger yana. Ancak dunya ekonomisindeki payi en buyuk rakibi Sovyetleri ekarte ettigi seksenlerin basinda yüzde 24.58 iken, 2011 yılında yüzde 20’nin, 2015’de yüzde 18.4’ün altına inecek.
Bu rakamlarin hakim oldugu mevcut ekonomik duzende batili bireylerin arzulamalari icin kodlandiklari urun, statu vb gibi hedeflerine ulasamayacaklari bir ekonomik duzlemde nasil davranacaklari sorusu cok trajik cevaplar icerebilir. Bu standartlar artik surdurulebilir degil. Gunumuzde dunyanin geri kalanindaki her birey ortalama bir Amerikali kadar tuketseydi bu tuketimi karsilayabilmek icin tam yedi tane daha dunyaya ihtiyac duyacaktik…Bati simdi cokusunu onleyebilmek icin sistemini uzerine insa ettigi ve dunya kaynakalri icin buyuk tehdit olusturan asiri bireyselci/cikarci kulturu sorgulamak zorunda. Bu zorunlu donusum gerek bireyler gerekse sirketler icin hic kolay olmayacak…
Yazinin icerigi bu zorunlu donusumun rotasi hakkinda cok aydinlatici bilgiiler veriyor…
Turgay Adıyaman
Ekim 27, 2010Eline ve diline sağlık Salim Üstad !..
resat sezginci
Ekim 27, 2010Bütün bu yazılanlar doğru bunu görüyoruz.Ama ne yapalımki işimize gelmiyor.Başımız deve kuşu gibi kuma gömülmüş vur patlasın çal oynasın misali zavallılıkları oynuyoruz.Seneler evvel ” maymunlar cehennemi ” fılmini seyretmiştim.O film’de dünya , korkunç bir savaştan sonra maymunların eline geçiyor.Yaşamını devam ettiren bir astronot sahilde şaşkınlıkla yürürken yere devrilmiş hürriyet abidesini görüp ” allah cezanızı versin yaptınız yapacağınızı ” diyor.Bu film bir bilim kurgu ama korkarım ,insanlığın hoyratlığı böyle devam ederse sonumuzu tahmin etmek zor değil.
Turgut Tuna Türedi
Ekim 27, 2010Bireysel olarak yapmamız gereken ”…kendi kapımızın önünü süpürmek” …
Neden yapmamız gerektiğini gösteren ve izlememiz gereken yol ve yollara ışık tutan harika bir tespit
Çok teşekkürler, ellerinize sağlık.
Alp H. Yörük
Kasım 4, 2010Salim eline sağlık. Diğer yazılarında olduğu gibi bir konuyu özlü bir şekilde aktarmışsın. Bir hap gibi..
Yazının konusu temelde “sürdürülebilirlik” ekseni etrafında dönüyor. Sürdürebilirlik kavramını iş dünyası daha iyi anladıkça ve zaman içinde ete-kemiğe büründürdükçe yazında belirttiğin açık konular yavaş yavaş karşılık bulacaktır diye ümit ediyorum.
Sevgiler, Alp