Yerel seçimler geliyor…
Bizi mutsuzluk üreten kentlerde yaşamak zorunda bırakan…
İşaret parmağının aşağı yukarı sallayan ve “benim istediğim gibi yaşayacaksın” diyen…
İnsan ve çevre odaklı matematikten yoksun…
Kentli olma bilincini, AVM, kule binalar, estetikten uzak yapılaşmanın hücrelerine hapseden bir anlayışa “yine” teslim olacağımız bir gündem var önümüzde!
Aday adayları, adaylar ve “başkanlar”…
Proje üzerine proje yariştrıyorlar!
Tükenmiş, nefes almakta zorlanan kentlere suni solunum cihazlarını andıran projeleri ile er meydanına çıkıyorlar…
Sosyal ve ekonomik öngörüsüzlük 1960’larda köyden kente göçü başlattı…
Göç sadece insanı taşımadı; onlarca yıllık kültürü, aile düzenini, yaşam biçimini ve sosyal ilişkileri beraberinde kent mobilyalarına dönüştürdü!
Başını sokacak bir “ev”, ekonomik girdi olarak kabul edilebilecek bir “iş”, kentli olmanın sosyo-kültürel gereklerinin hep önünde oldu.
Bu yüzden, sinema, tiyatro, opera, sahne sanatları, heykel, resim, edebiyat konularında hep 1900’ün başlarında yapılanlarla yetinildi. Dereyatağına mahalle kurmak ve bir gün çoluk çocuğu sel sularında kaybedip bu dünyadan göç etmek “kader” oldu! Buna izin verenler, göz yumanlar, oya tahvil edenler başka göçlerin neden olduğu sel sularında nemalanmayı “hep” tercih ettiler.
Aynen şimdilerde olduğu gibi…
Yolu, trafiği, kanalizasyonu, alt yapısı yetmeyeceği bilindiği halde…
Kentlerin göbeğine AVM’lerin yapımına izin verenler aslında dereyataklarına mahalle kurdurulmasının altına imza attılar, atıyorlar!
Mutsuzluk üretiyorlar bu kararlarla… Yaşam her baktığımız açıdan “çirkinleşiyor”…
Kent dokusu hoşgörüyü rafa kaldırıyor!
Sevgiyi, barış içinde birbirine “merhaba” demek isteyen insanları yabancılaştırıyor.
Hücrelerimize bir “çip” takılmış gibi kentler “seni ben yönetiyorum” diyor. Kentte yaşama özgürlüğümüzü kalbimizden çalıyor!
Sim City oynardık bir zamanlar…
Bir kent nasıl kurulur ve hangi önceliklerle, nasıl yönetilir…
Bir sınavdı bu oyun…
Arkasında bir matematik vardı.
Önemli olan herşeyin yerli yerinde yapılması ve yönetilmesi idi. Kaynakların akılcıl kullanımı ve bir kent öngörüsü gerekiyordu başarılı olmak için.
Vergilerin oranı, kentin nüfusu, yerleşim birimlerinin arasındaki denge insan ve doğa uyumlu bir matematiğin çıktısı…
Bu kadar aday adayı, sonra adaylar sonra başkanlar…Var mı aralarında bugüne kadar en az bir kez “sim city” oynamış olan!
Ne düşünüyorsun?