George Orwell… İngiliz romancı. Onu en çok 1949’da yazdığı “1984” ve 1945’de yazdığı “Hayvan Çiftliği” romanlarından tanıyoruz. Benim üniversite yıllarımdaki (1970’ler) baş ucu kitaplarım arasında yer alan bu romana esas olan konular nedense hiç değişmiyor. Hele yazıldığı yıllar olan 1940’ları dikkate alırsak…
Hayvan Çiftliğini Türkçemize kazandıran Halide Edip Adıvar. Yıl, 1954…
Bugünkü blog yazımda –nedense- internet ortamında tesadüfen bulduğum Hayvan Çiftliği’nin özetini paylaşmak istedim. Belki kaçırmış olanlar alıp okumak isterler. Okumuş olanlar da 1940’lardan bu yana “siyaset-iktidar-toplum” ilişkilerinde pek de bir şey değişmediğini anımsarlar!
Roman bir çiftlikte yaşayan hayvanların bir gün bir domuz tarafından kışkırtılmasıyla beraber yaşamları pahasına ortaya koydukları özgürlük mücadelesi ve bu hakka sahip olduktan sonra da aralarında ne gibi entrikaların döndüğü anlatmaktadır.
Süreç içerisinde iki domuz öne çıkar: Napolyon ve Snowball. Napolyon iri yarı, iyi ve etkili konuşan, otorite sahibi; Snowball ise parlak zekaya sahip biridir.
İkisi birlikte Koca Reis’in fikirlerinden yola çıkarak “animalizm” adında bir öğreti ortaya koyarlar. Ardından da kamçıları, gemleri, burun halkalarını, zincirleri yok ederler ve aynı gün “Yedi Emir”i yazıp ahırın kapısına asarlar.
Yedi Emir şöyledir;
1. iki bacaklı canlılar bizim düşmanımızdır
2. dört bacaklı canlılar dost ve mütefikimizdir.
3. hayvanlar asla giyinmeyeceklerdir.
4. hayvanlar asla yatakta yatmayacaklardır.
5. hayvanlar asla içki içmeyeceklerdir.
6. hayvanlar asla hayvanları öldürmeyeceklerdir.
7. bütün hayvanlar eşittir
Ancak zamanla Napolyon ve Snowball birbirini çekememeye başlayıp, ikisi de yeni düzenin tek adamı olmak istemektedir.
Hayvanlar yönetimi ele geçirdikten sonra Napolyon ve Snowball arasında görüş ayrılıkları başgöstermeye başlar. Örneğin; Snowball çiftlikte elektrik üretimi için bir yeldeğirmeni yapılması gerektiğini söylediğinde Napolyon’un köpekleri tarafından çiftlikten sürülür.Ama buna rağmen yeldeğirmeni çalışmalarına başlanır.
Günler ilerledikçe, devrimin amaçlarından da hızla uzaklaşılmaktadır; başlarda vaadedilen çalışma saatlerinin azalacağı yiyeceklerin artacağı yönündeki sözler gitmiş aksine çalışma saatleri artmış, verilen yiyecekler azalmıştır.
Bu arada domuzlar da hızla şişmanlamaktadırlar. Hatta yatakta yatmakta, içki içmektedirler.
Hayvanların eşitliği ilkesine uymayan bu davranışlar zamanla duvardan değiştirilerek domuzlar tarafından kendilerine uygun hale getirilir.
Örneğin domuzların yatakta yatmaları ve içki içmeleri konusunda “Hiç bir hayvan yatakta yatmayacaktır” ilkesini hatırlayıp hayrete kapılıyorlar.
Hep beraber duvarın yanına gidiyorlar, ancak duvarda: “Hiç bir hayvan çarşaflı yatakta yatmayacaktır” yazısını görüyorlar, hepsi, bu ilkeyi yanlış hatırladıklarını düşünüyor, bu ilkenin sonradan değiştirilmiş olduğunu anlayamıyorlar bile. Tüm hayvanların eşitliği ilkesi Koca Reisle birlikte toprağa gömülmüştür kısacası.
Kış aylarında çiflikte kıtlık başgösteriyor. Buğday azalıyor, patatesler soğuktan donuyor ve yenilemeyecek hale geliyor. Açlıktan dolayı ölümler baş gösteriyor. Büyük domuz, bu haberlerin çiftlik dışında yayılmasını önlemek için önlemler alıyor, çifliğe gelen ziyaretçilere, erzak depolarının dolu olduğunu söylüyor ve onlara, üzerini buğday ve yiyecekle örttürdüğü kum yığınlarını erzak diye gösteriyor…
Büyük domuz, aldığı bir kararla, tavukların yumurtalarının çiftlik dışında satılacağını, tavukların kuluçkaya yatmalarını yasakladığını ilan ediyor, buna karşı çıkan tavukları, yetiştirdiği köpeklere öldürtüyor… Bunun üzerine hayvanlar; “hiçbir hayvan diğer bir hayvanı öldürmeyecektir” ilkesini hatırlıyorlar. Hemen bu ilkelerin yazılı bulunduğu duvarın yanına gidiyorlar. Ancak duvarda: “Hiç bir hayvan diğer bir hayvanı bir sebep olmadan öldürmeyecektir” yazıldığını görüyorlar, bu ilkeyi de yanlış ezberlemiş olduklarını düşünüyorlar!.
Büyük domuz, çiftlik içerisindeki hayvanlar arasında: “liderimiz” ,”Hayvanlar babası” , “Koyunlar hâmisi” , “Yavru hayvanların dostu” gibi üstün sıfatlarla anılıyor ve her türlü güzellikler ona atfedilmeye başlanıyor; mesala: genellikle tavuklar, “liderimiz sayesinde altı günde beş yumurta yumurtladım” , havuzdan su içen inekler: “liderimiz sayesinde bu suyun tadı ne kadar güzelmiş” diyorlar…
Birgün çiftliğe dışarıdan saldırılar oluyor… Yabancı hayvanlar çiftliğe giriyor, iki sene gibi uzun bir zaman içerisinde bütün hayvanların büyük gayretleri sonucu yaptıkları ve büyük domuzun adının verildiği Yel Değirmenini yıkıp harap ediyorlar.Çiftlikteki bütün hayvanlar yaralanıyor, bazıları ölüyor… Bir müddet sonra bir tüfek sesi duyuluyor. Ağır yaralı bir hayvan yanındaki bir domuza: “Neden tüfek atılıyor” diye soruyor. Domuz: “Zaferimizi kutlamak için”cevabını veriyor. Yaralı hayvan; “Hangi zafer” diye hayret ediyor. Domuz; “Ne demek hangi zafer, düşmanı topraklarımızdan kovmadık mı” diyor. “Ama iki yıl uğraştığımız değirmeni yok ettiler” karşılığını veriyor…
Domuz: “Ne önemi var, bir değirmen daha yaparız, istersek daha fazla yaparız, yapmış olduğumuz muazzam işleri takdir etmiyorsun, şimdi şu bastığın topraklar düşman işgalindeydi, ama liderimiz sayesinde her karışını geri aldık” diyor…
Biraz sonra Büyük Domuz, kendisine taktığı bir kaç madalya ve nişanla çıkıp bütün hayvanları, elde ettikleri zaferden dolayı kutluyor, tebrik ediyor…
Hayvanların hepsi büyük zafer kazandıklarına böylece inanmış oluyorlar…
Bir gece çiftlikte bir gürültü oluyor, hayvanlar ahırdan fırlayıp koşuyorlar… Çiftlik ilkelerinin yazılı olduğu duvarın dibinde kırılıp parçalanmış bir merdiven görüyorlar, domuzlardan birinin orada sersem sersem dolaştığını, yanında bir fener, bir boya kutusu ve bir de fırça olduğunu farkediyorlar. Hayvanlar duvara baktıklarında, duvardaki ilkelerden birinin daha kendi ezberledikleri gibi olmadığını farkediyorlar!?..
Büyük Domuz, aldığı son kararla; arpaların bundan sonra sadece domuzlara
tahsis edileceğini ve gazdan tasarruf etmek için ahırlardaki fenerlerin kaldırılacağını, hiç bir domuzun çiflikteki işlerle uğraşmayıp, sadece yönetimle ilgileneceğini, domuzlardan başka, hiç bir hayvanın yönetim işlerine karışamayacağını, domuzların dışındaki bütün hayvanların Ağustos ayında pazar günleri dahi çalışacağını, çalışmayanın yiyeceğinin yarıya ineceğini ilan ediyor.
Hayvanlar, “Bütün hayvanlar eşittir” ilkesini hatırlayıp, “bu nasıl eşitlik” diye kendi kendilerine söylenmeye başlıyorlar. Hemen, ilkelerin yazılı olduğu duvarın yanına gidiyorlar, duvardaki yazıların değiştirilmiş olduğunu, ilk defa, fark ediyorlar, duvardaki bütün yazılar silinmiş, sadece şöyle yazıyor:
“Bütün hayvanlar eşittir FAKAT Bazı hayvanlar ötekilerden daha fazla eşittir.”
Yani; Aklını kullanmayan hiçbir varlık için özgürlüğün değeri yoktur.
Tülin Çakır
Şubat 4, 2014Çok güzel bir yazı. Ama okuyana ve anlayana. Teşekkürler.
Figen İsbir
Şubat 4, 2014Müthiş yerinde bir hatırlatma. Aklına birikimine sağlık… Hayvan Çiftliğinde “hayvanlar” ile simgelenen realitenin gerçek öznesi ve bu tekrarı yaşayan yeryüzündeki tek canlı türü insanlar ….. Dilerim mahkum olduğumuz bu “insan Çiftliği” , bir gün en az gerçek dünyadaki hayvanlar kadar ilkeli olabilmeyi başarabilir