Gözünüzden kaçmış olabilir; arp sanatçımız Şirin Pancaroğlu’nun Ekim ayında İzmir’in Urla ilçesi Bademler köyünde konseri vardı. Müştemilat Kumpanya’nın Mahalle Konserleri dizisinin bir parçacı olan bu konseri tabii ki köy halkı kaçırmadı. Bademler Köy Tiyatrosu tıka basa doluydu!
Bir köy, köy tiyatrosu ve bir arp sanatçısının konseri… Aklıma ister istemez Çetin Altan’ın köylerdeki tenis kortları saptaması geliyor. Altan, köylerde tenis kortları görmeye başladığımızda gerçek kalkınma ile yüz yüze geleceğimizi söylemişti.
Bademler köyünü ben anlatmayayım; turizm bloglarından birinde nasıl söz edildiğinden kısa alıntılar yapayım. Örneğin “kesfesek.com”; “Urla‘ya bağlı Bademler Köyü, İzmir’in en tanınmış, ‘farklı’ köylerinden. İsmini ülkemizde bir köyde ilk kez kurulan tiyatro ile duyuran, halk kütüphanesi ve Çocuk Oyuncakları Müzesi ile farklı ve çağdaş yapısını yansıtan Bademler; temiz beyaz badanalı evleri, kadın-erkek eşitliğine tanık olabileceğiniz sakin yaşamı, her pazar kurulan üretici pazarı ve güler yüzlü sakinleriyle huzurlu bir durak.
Metin Erksan’ın Ödüllü “ Susuz Yaz” Filmi Bademlerde Çekildi
Alışılagelmiş köy formatından çok uzakta duran Bademler’in geçmişi günümüzden 300 yıl kadar geçmişe uzanıyor. Geçimini tahtacılık ile sağlayan Yörüklerin yerleşik yaşama geçerek kurduğu köy ismini, çevresinde bulunan badem ağaçlarından almış. Camisi ve Cem evi olmayan köyde yaşayanların büyük bölümü Alevi inancına sahip. Bademler’in tanınmasında en büyük pay 1963 yılında köyde çekilen Susuz Yaz filmi. Necati Cumalı’nın 1962 yılında yazdığı aynı isimli hikayeyi filme dönüştüren Metin Erksan’ın filmi Türk sinema tarihinin başyapıtları arasında gösteriliyor.”
Kalkınma Köyden Başların Somut Örnekleri
Köyün kooperatifinin web sayfasından da kısa bir alıntı yapalım: ”bademlerkoop.com”; “Uzun yıllar zeytin ve tütün tarımı yapılan köyde, 1964 yılında açılan Tarımsal Kalkınma Kooperatifi sayesinde hem yeni iş alanları açılmış hem de Almanya’ya işçi olarak gitme fırsatı doğmuştur. Günümüzde 25 dekar cam ve kaloriferli sera, 150 dönüm arazi içinde mandalin ve meyve bahçesi ile bir zeytinyağı fabrikası vardır. Son yıllarda diğer tarım ürünlerinin yerini kesme çiçek üretimi almıştır. Köyde üretilen gerbera, lilyum, şebboy, karanfil, frezya ve kasımpatı gibi çiçekler, yurt içi ve yurt dışındaki önemli merkezlerde satılmaktadır.”
Bademler köyü ile ilgili kayıtlarda bulunan diğer bilgiler arasında değinmeden geçemeyeceğim şunlar var; “Köy halkı eğitime verdiği önemin karşılığını, yetiştirdiği önemli devlet ve kültür adamları sayesinde fazlasıyla almıştır. Gümrük ve Tekel Eski Bakanı Mahmut Türkmenoğlu, İzmir Milletvekili Türkan Miçooğulları ve Efes ve Milet Müze Müdürü Arkeolog Musa Baran, Bademler Köyü’nde yetişen önemli şahsiyetlerdir. Köyün okur yazar oranı %100’dür.
Kütüphane, Sağlık Ocağı, Oyuncak Müzesi, Kulüpler ve Derneklerle Dolu Bir Köy
Bademler’de, yıllardır İzmir Atatürk İl Halk Kütüphanesi’nin bir şubesi vardır. Köyde Sağlık Ocağı, Tarım Teknisyenliği gibi kuruluşların yanı sıra, Kültür ve Sanat Derneği, Avcılar Kulübü, Gençlik ve Spor Kulübü de bulunmaktadır. Radyo ve televizyonların kuruluş ve yayınları hakkındaki yasa çıkmadan önce köyde gençler tarafından İrimlik FM adıyla bir radyo da kurulmuştu.”
Bademler bir kalkınma ve kültür markası haline dönüşmüş
Gelelim benim de birkaç oyununu köy halkı ile birlikte izleme şansı bulduğum Bademler Köy Tiyatrosuna…
Kayıtlarda ve köy halkı ile yaptığım sohbetlerde şu bilgiler var:Bademler Köyü’nde tiyatro geleneği, 1932 (Bazı kaynaklarda 1929) yılında Mustafa Anarat adında bir yedek subay öğretmenin gelmesiyle başlar. Kendi çabalarıyla gençlerden oluşan bir grup kurar ve temsillerini vermeye başlar. Oyunların konuları, başlarda “Yarım Osman, Kul Himmet ve Susuz Yaz” gibi köy hayatını konu alsa da, 80’li yıllardan sonra “Özgürlüğün Bedeli”, “Bir Ceza Avukatının Anıları” ve “Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü” gibi siyasi içerikli oyunlardır. Son yıllarda ise, toplumsal eleştiri içeren ”Buzlar Çözülmeden ve “İnek” gibi oyunlar sergilenmektedir. Kuruluşunun 76. yılında ise, Bademler Köy Tiyatrosu perdelerini Erhan Gökgücü’nün İki Kalas Bir Hefes adlı oyunuyla açtı. 2009 yılında Yaşar Kemal’in Teneke isimli oyunu sergilendi. Son yıllarda sergilenen oyunlar arasında; Muzaffer İzgü’nün “Lütfen Kızımla Evlenir misin?”, Murathan Mungan’ın “Mahmud ile Yezida”, Haluk Işık ‘ın yazıp yönettiği; “Bir Oyun Gibi” ve “Bir Zamanlar Amerika” var.
Bademler köyünde tiyatro bir “aşk”. Dede, oğul, torun bir şekliyle yaşamlarını tiyatro ile özdeşleştiriyorlar. Oyunculuk öylesine benimsenmiş ki Bademler’de, köylüler artık gerçek adlarıyla değil lakaplarıyla çağrışmaya başladı. O kadar ki, ölüp gittiklerinde mezar taşlarına oynadıkları oyundaki isimlerine bile yer veriliyor. Kısacası köy halkı gündüz tarlada akşam sahnede! Oyunların köy meydanında sahnelenmesi yıllar sürdü. Köylüler, imece usulüyle, sırtlarında harç taşıyarak 1969 yılında tiyatro binalarını inşa ettiler. Daha sonra İzmirli sanayici ve işadamı Selçuk Yaşar’ın desteği ile tiyatro binası bugünkü görünümüne kavuştu. Şimdi hem çalışmalar bu binada yapılıyor hem de oyunlar burada sergileniyor.
Köy Enstitülerinin Kapatılması ile Türkiye Neler Kaybetti!
Sanırım Türkiye kalkınmanın temeli olan eğitimle ilgili vizyonunu 1950’de kapatılan Köy Enstitüleri ile kaybetti. 1940’da iki efsane ismin; İsmail Hakkı Tonguç ve Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in bu toprakların kültüründe yeşerttikleri tohumlar belki on yılda boy verdi ama rüzgârı Türkiye’yi 1970’lere kadar getirdi. İmkânsızlıkları, yoklukları, yetersizlikleri aklın, bilimin, özgüvenin ve insan kalitesinin azmi ile yenen Köy Enstitüleri deyim yerindeyse “adam gibi adam” yetiştirmeye odaklı çok amaçlı bir kültür yuvası olarak tarihe geçti. Belki de bu yüzden “kapattırıldı”!
Köy Enstitüleri kabul edelim ki sadece bir eğitim-öğretim değil bir kültür markası olarak da belleklerimizde yer etti.
Ana-Babaya El Kalkmaz, Öğretmene Asla!
Bütün bunları yazmamın nedeni Ekim aynın son haftası Türkiye, Diyarbakır’da bir baba ve iki oğlu tarafından dövülen öğretmen haberi ile çalkalandı. Diyarbakır’daki Süleyman Muazzez Ersönmez Ortaokulu’nda Müdür Yardımcısı ve Görsel sanatlar öğretmeni Y.G. davranışlarından rahatsız olduğu bir öğrencisini okul idaresine bildirdi. İdare okula, konuyu görüşmek için öğrencinin velilerini çağırdı. Okula iki oğluyla birlikte gelen veli kapıda öğretmen Y.G ile karşılaştı. Öğretmen konuşmak için veliyi odaya davet etti. Ancak veli bunu kabul etmeyerek okul bahçesinde öğretmeni darp etmeye başladı. Kamera kayıtlarının tespit ettiği darp sosyal medya üzerinden tüm ülkeye yayıldı. İçeride ve dışarıda dakikalar içinde velinin iki oğlu ile birlikte bir öğretmeni öldüresiye ayaklar altına alması lanetlendi. Kınandı. En önce kınayanlar arasında Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk da vardı. Selçuk ilk mesajında “bir öğretmen olarak bu hareketin kendisine yapılmış olduğunu” belirterek şu ifadelere yer verdi: “Şiddet kimden gelirse gelsin kabul edilmesi mümkün değilken; bir eğitimcinin okulda öğrencilerinin gözleri önünde darp edilmesini tarif edemiyorum. Saldırganların velimiz olması ise başka bir acı. Olayı kınıyor, takibimde olacağının bilinmesini istiyorum.”
Aslında kamera görüntülerinin yansıttığı olayla “bir milyon öğretmen ve 15 milyon öğrenci” darp edilmişti!
Olayın ardından veli Mehmet Sıtkı A. ile oğlu Serhat A., gözaltına alındı. Jandarmadaki işlemleri sonrası adliyeye sevk edilen baba- oğul, mahkeme tarafından tutuklandı.
Okula adlarını veren Süleyman – Muazzez Ersönmez ailesi kim bilir neler düşündü bu vahim olay karşısında!
Öğretmenlik Mesleğinin İtibarı
Köy Enstitülerinin önemi burada devreye giriyor. Çünkü öğretmenliği bir meslek olarak “itibarının” zirvesine taşıyan iki temel olgunun yeşerdiği yerdi bu enstitüler; ilki sadece kendi mesleki alanında değil; edebiyat, sanat, heykel, resim, müzik ve genel kültürün simgesiydi onlar. Diğeri ise insan olmanın erdemini omuzlarında her daim taşıyan toplumun rol modelleriydi. Yaşam tarzları, etik anlayışları, sevginin ve hoş görünün kimyası ile bütünleşmiş karakterleri ile ışık saçarlardı bulundukları ortama.
Matematik, coğrafya, tarih, fizik; şiir, heykel, sanat tarihi, tiyatro, opera, senfoni, roman, öykü ile evlendirilerek yaşanırdı o derslerde. Onun için adam gibi adamlar yetişti Köy Enstitülülerinden. İşte bu yüzden korktular Milli Mücadelenin onurunu bu enstitülerde yetişen çağdaş insanlar ile taçlandıran Türkiye’nin Bademler Köyü gibi kalkınma hamlesini yapmasından.
Ne düşünüyorsun?