Sign up with your email address to be the first to know about new products, VIP offers, blog features & more.

Tek Kimlikli Dünyada Çok Kimlikli Yaşamak (*)

Bu yazı “Korona” gündemi işgal etmeden önce yazılmıştı. 2019 yılında konuk olarak davet edildiğim yerlerde yaptığım sunumlarda “tek kimlikli bir dünyada yaşadığımızı” ancak bunun farkında olmadığımızı vurguluyor idim. Öncelikle “insan” kimliğimizde vardı ve buna tutunmak durumundaydık. Yaşarken “insan” olmanın dışındaki tüm kimlikleri benimsediğimiz ve bir yandan üzerinde yaşadığımız gezegeni yaşanmaz hale getirirken diğer “insanlara” eziyet etmek ya da dünyaya geldiklerine onları pişman etmek adına ne türlü “alt kimliklerle” donatıldığımızı belirtiyordum.

Enteresan bir şekilde Korona tüm dünyayı üst kimlikle buluşturdu! Ölüm korkusu sınırları kapattırdı, sokağa çıkma yasaklarını getirdi, borsalar kapatıldı ve tüm yaşam alışkanlıklarımızı yerle bir etti. Hangi coğrafyada olursak olalım dünyayı aşılmaz duvarla çevrili bir “gettoya” dönüştürdü. İnsanoğlu “korona” karşısında çaresizdi. Çözümsüzdü. Para, teknoloji, nükleer silahlar, petro dolarla bu işin üstesinden gelebilecek güçten yoksun kalmışlardı. İşe gidemiyorlar, geleceklerini göremiyorlar, var olanlar da tükenince ne yiyip ne içeceklerini bile düşünemiyorlardı. Alt kimliklerin içinde boğulmak belki de böyle bir şeydi. “İnsan” olmayı unuttuğumuzun faturası “korona” ile karşımıza çıkmıştı. Her gün karşımıza çıkan vaka ve ölüm sayılarını dehşetle izlerken “sıranın” bize ne zaman geleceği geceleri uykumuzdan ediyordu hepimizi.

Koronanın üstesinden tabii ki gelecek bilim. Ama bu son mu? Bu gezegenin kendi doğal döngüsüne küçücük aklı ile insanoğlu karakterindeki “hırs, aç gözlülük, bencillik ve doymak bilmeyen tüketme” dürtülerini törpüleyecek mi? 

Bundan sonra “karantinalı” günlerde yaşamak zorunda kalacağımızı öne sürsem çok mu karamsar ve iddalı bir yaklaşım ortaya koymuş olurum diye düşünüyorum.
Özellikle küresel iklim değişikliğinin yansıması olacak ve bugüne kadar hiç alışkın olmadığımız gelişmeler sanki kaderimizle bizi baş başa bırakacakmış gibi geliyor. Ama veriler bu iddianın altının pek de boş olmadığını gösteriyor.

Neyse, şimdi korona henüz ortalıkta yok iken yazılmış metni paylaşayım. Bakalım siz ne diyeceksiniz?

Belirsizlik Bileti ile Olmayan Adreslere Yolculuk

Anadolu Yakası/Çölde Kervan

Hangi deri renginde doğduğumuzun ne önemi var? Doğduğumuz an göbek bağımızın kesilmesiyle “insanlık” macerası başlıyor. İşte bu noktada dünyanın hangi coğrafyasında doğduğumuz, doğduğumuz yerdeki yeryüzü ve yaşam kültürü, bunlardan üretilmiş normlar “insanlığımızı” şekillendiren temel göstergeler haline dönüşüyor. Bir “canavara” dönüşme olasılığı da var, “insan” olarak bu dünyadan göçüp gitme seçeneği de… Neyin nasıl olacağı bazen kendi irademizin içinde, çoğu zamansa “bir şeylerin” kontrolünde.

Örneğin…

Zaman yolculuğunda, bu “insanlık” macerasının bizi sürüklediği yerde ya kendimizi umutsuzluğun gri tonlarında “belirsizlik” bileti ile olmayan adreslere yolculuk yapan mültecilerden biri olarak buluyoruz ya sınırlar gerisinde “gelmesinler, gitsinler, konforumuzu bozmasınlar, hayatımızı karartmasınlar ne güzel düzenimiz var şurada” diyenler arasında… Ya da bu ikinci gruptakilerin arasında yaşıyor olmamıza karşın ”hayır, bu bir insanlık dramıdır. Onları misafir etmeliyiz, ağırlamalıyız, ihtiyaçlarını karşılamalıyız” diyenler arasında…

İnsanların “insan” olabilmesinin ön koşulu sanırım “önce insan olduklarını” hatırlamaları! Trakya Türk-Yunan sınırında soğukta bekleşen mültecilerin dramına, sınır boyunca gezinen traktörlerle püskürtülen “böcek ilacının” aslında insan olabilmenin erdemlerine atıldığının farkında olmayan traktör sürücülerinin aklına, hiçbir zaman sınırın öte yakasında annesi ve çocuklarıyla soğukta bekleşen mültecilerden biri olabileceği gelir mi?

İnsanlık tarihinin en büyük kitlesel göçlerine tanık olduğumuz bir dönemden geçiyoruz. Bu insanlar ait oldukları yerlerde başka insanlar tarafından açlığa mahkûm edilmiş. Malları, mülkleri zaten yoktu, varsa da ellerinden alınmış. Eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimleri yok. Salgın hastalıklarla burun burunalar. Ya savaşmaya zorlanıyorlar, 12-14 yaşlarındaki çocuklarının ellerine otomatik tüfekler veriliyor ya da intihar bombacısı yapılıyor veya savaşların yıkımın içinden her şeyi geride bırakıp “yaşayabilmek” için kaçıyorlar.

Aslında insan olabilmenin onurunu terk ediyorlar! Çünkü “başka insanlar” bu insanlara alt kimliklerindeki kibiri, hırsı ve egoyu dayatıyorlar. Onurları ellerinden alınmış, insan olmaktan çıkarılmış bir kimlik yapıştırılıyor üzerlerine. Duvarlar örülüyor sınırlara ve beyinlere. Bu kimlikler bulaşıcıdır anlamında. “Bu tarafa” geçmesinler bize de bulaştırabilirler diye.

Üst Kimliğin Alt Kimlikle Kavgası

Medium/Tony Donaldson, Jr.

Üst kimlikte; dostluk, kardeşlik, dayanışma, sevgi var.
Bir diğerinin kimliğine, kültürüne, inancına, normlarına, değerlerine saygı var.
Çocukların kutsallığı var.
Kadınların “bizden biri” olmaları var.
Engellilerin yaşam hakkı…
Hayvanların da birer “canı” olduğu gerçeği var.
Gezegenin sürdürülebilirliği var. Doğanın yenilenebilirliği var.
John Lennon’un “Imagine” bestesini mırıldayan insanların selamlaşması var!
Başka bir dünya, başka bir insan var!
Ama “insan olabilmenin erdemleri ile donatılı üst kimliği” terk eden insan alt kimlikleriyle yaşamayı tercih ediyor. Öteki insanlardan elde ettiği zenginliğe, o zenginliğin asıl sahiplerini yaklaştırmak istemiyor!
Bencillik…
Hırs, kibir, ego…
Güç kirlenmesi…
Yamuk adalet terazisi…
Ahlaki erozyon…
Bunlarla donatılmış alt kimlikler vitrinde “liberalizm, kapitalizm, küreselleşme” giysileri ile sergileniyor.

Dükkândan içeri girdiğinizde, on saniyede bir yaşama veda eden ve daha beş yaşına gelmemiş çocuklar görüyorsunuz. Açlık, yoksulluk ve salgın hastalıklar yüzünden gidiyorlar aramızdan. Her gün bir milyar insanın yatağa aç girdiğine tanık oluyorsunuz. Doğanın kendini yenileyemediğini gösteren resimler dehşete düşürüyor insanı.  Su ve gıda krizleri, toprak erozyonu… Dünyanın nükleer kapasitesi, uyuşturucu ve fuhuş trafiğinin akıl almaz boyutları, terörün kılcal damarlarının yeryüzünü nasıl kapsama alanına aldığı…

Kısa bir süre sonra anlıyoruz ki, insanlık, insanlığın sonunu getirmek için elinden gelen her şeyi yapmış!

Üst Kimlikte “Kaçamak” Buluşmalar

sloww.co/happiness-201/

Zaman zaman “üst kimlikte” buluşmalar kaçınılmaz oluyor. Tüm insanlığın bir felaketle burun buruna geldiği fiili bir durumda gerçekleşen bu buluşmalar kaçamak yapan çiftlerin gizli buluşmalarına benziyor. “Şu işi bir halledelim sonra yine aslımıza döneriz” türünden…

Örneğin bugünlerde, her biri bir diğerinden baskın virüslerin, her yıl ziyaret ettiği insanlık bir üst kimlikle el ele vermiş, bu işin üstesinden nasıl gelebileceğini konuşuyor. Ama nedense bu ortak çaba, küresel ısınmanın önüne geçebilecek önlemler, insan haklarının ayaklar altında sürünüyor olması, ne amaçla ve kime karşı yapıldığı meçhul savaşlar, açlık ve yoksulluk içinde her gün ölen milyonlarca insan gibi sorunların çözümüne yönelik görünmüyor!

Adına “G-20” denilen ve “sözde” üst kimlik gündemli düzenli toplantılar da kaçamak çift buluşmalarından başka bir şey değil.

Ama “daha iyi bir dünya için” çıktığımız yaşam yolculuğunda bir canavara dönüştüğümüzde iş işten geçmiş oluyor. Çocukluğumuzda elimize tutuşturulan kâğıt pusulanın üzerindeki insanlığın erdemlerinin yanında “tarihi geçmiş” yazıyor.  Bir şekli ile insan üst kimliği ile kavga eden bir “suç örgütünün” üyesi olmaktan kaçamıyor!

Din adına savaş icat ediyor…
Ticaretine hile, hurda karıştırıyor…
Rüşvet veriyor, yolsuzluk yapıyor, yasa, yönetmelik, hukuk tanımıyor…
Doğayı katlediyor…
Kadına şiddet uyguluyor…
Adaleti yanıltıyor…
Çocukları çocukluklarını yaşamaktan alıkoyuyor, yer altı madenlerine gönderiyor…
İnsan ticareti yapıyor…
Salgın hastalık icat ediyor…
Mülteci sorununa nasıl çözüm buluruz diyeceğine mültecilere nasıl can yeleği satacağı daha önemli oluyor…
Uyuşturucuları “markaya” dönüştürmenin daha kârlı olduğunu görüyor…

Paranın, insanı insan yapan değerlerin üstünde bir değer olarak konumlandırdığı için de bu uğurda yaptığı her şeyin aslında insanlığın iyiliği adına olduğuna kendini inandırıyor.

Kibir, hırs, ego üst kimliğin asil duygularına baskın geliyor. Her yıl ortalama 200 idama onay veren Suud Veliaht Prensinin siciline baktığınızda göreceğiniz gibi, bu duygu; bir gazeteciyi hunharca öldürtmekten tutun (Kaşıkçı), bir ülke başbakanını ziyareti sırasında rehin almaya (Hariri), insan hakları ile ilgili uygulamalarını eleştiren ülkelerin büyükelçilerini sınır dışı etmeye (Kanada, Almanya), kendisini eleştiren aktivistleri ve muhalifleri sorgusuz işkenceye göndermeye, taht için rakip gördüğü aile üyelerini tutuklamaya, sebepsiz yere savaş çıkarıp yüzbinlerce sivilin ölmesine neden olmaya (Yemen) ve daha sayılabilecek, içinde “insan olmak” sözcüğü ile ilişki kurulamayacak onlarca uygulama buluruz.

Peki, bu böyle gidecek mi?

Kötü haber, 12 bin yıldır böyle gitmiş. Zaman içinde “iyi” denemeler olmuş. Bu topraklardaki “Ahilik teşkilatı”  felsefesi üst kimliğin bir yansıması olarak onlarca yıl toplumun atar damarı olmuş. “Peştamal kuşanmanın” ritüelinde simgelenen değerleri “pabucun dama atılması” öyküsüne taşıyabilmiş bir kültürü normlar kafesine koymuş Ahilik Teşkilatı. Ustalık, çıraklık ve kalfalığı kimliklerin buluştuğu bir toplantı salonuna dönüştürmüşler. Zaman içinde onlar da alt kimliğin edinimlerine yenik düşmüşler. Sayıca az da olsa, günümüzde normları ile hala aramızdalar “demek olabiliyormuş” dedirtircesine.

Ama tarihin geneline baktığımızda insanlığın alt kimlikleri, üst kimliğine baskın gelmiş.
İyi haber ise “artık gidecek bir yer yok!” İnsanlık son virajda…
Çözüm yine insanda.
Üst kimliğin alt kimliğin üstesinden gelebilmesi için yine insana ihtiyaç var.

(*) BrandMap Mayıs 2020 sayısında yayımlanmıştır

 

 

4 Responses
  • Salim Arslanalp
    Mayıs 4, 2020

    Adaş çok beğendim. Çünkü Dünya’nın bugün asıl sorunun Corona Pandemisi olduğunu düşünmüyorum. Mücadele ederken yapacağımız tercihler, öncelikler. Bunların , Corona veya başka bir virüsle hiç alakası yok. Coronanın sonuçları tamamen daha önce yaptığımız tercihlere bağlı: doğal habitatların yok edilmesi, sosyal adaletli bir sağlık düzeni olmaması, gelir dağılımındaki eşitsizliği uçurumlara iten ekonomik modeller… Kısaca tek kutuplu Dünya üst kimliğe karşı…Varolmak bundan sonra yapacağımız tercihlere bağlı… Tabii hiç kolay olmayacak… Üst kimlikle alt kimliklerin mücadelesi… Daha şimdiden insan hayatı mı/ ekonominin çarklarının dönmesi mi noktasına geldik… Bu yolda daha çook kayıplar yaşanacak gibi, maalesef!!!

  • Musa Pınar
    Mayıs 6, 2020

    Sevgili Salim, çok güzel ve anlamlı tespitler. Ama malesef tarihe baktığımızda hep birileri ‘üst kimlik’ olmak, ‘gücü’ elde tutmak için kendilerini ve yandaşlarını üst kimlik olarak görmüşlerdir ve alt kimlikleri dışlamışlardır, ezmişlerdir. Bunun en basit nedeni, kendilerine yandaş olmayanları güçleri için tehdit olarak görmüşlerdir. Bu en alt toplumdan ülkeler arası dediğimiz küresel seviyede vardı ve üzüntü ile sölüyorum hep var olmaya devam edecektir. İpek yolları (Silk Roads) kitabı asırladır (MÖ dahi) var olduğunu çok iyi anlatıyor. Bunları tekrar güzel ve anlamlı bir perspektifden sunduğun için çok tesekkürler; bunları anlatmaya devam etmeni dilerim.

    • Salim Kadıbeşegil
      Mayıs 6, 2020

      SevgiliMusa çok da karamsar bir bakışı yansıttığımın bilincindeyim. (Böyle yapmak istemememe rağmen) Ama gidişat bize günün birinde tüm dünyanın (iklim değişikliği nedeniyle) mülteci statüsünde yaşamaya mecbur edecek sanki. Maalesef. Teşekkürler katkın için

    Ne düşünüyorsun?

    E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir