2020’nin ilk aylarında tüm dünyada Korona ile herkesi çaresiz bırakan Covid-19 gündemi kriz iken “kaosa” evrildi. Bir yandan normalleşme ile ilgili adımlar atılmakta (her ne demekse) diğer yandan açılım politikaları ile “kaldığımız yerden devam” gibi bir söylem gündemin üst sıralarında. Ancak toz bulutu dağılmış değil. Aşıların işe yararlılığının netleşmesine uzmanlar en az bir yıl daha var olduğunu söylüyorlar. Covid-19tedavisinde ise durum daha da vahim. Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) tarafından tavsiye edilen ve bilim insanlarının mutabık kaldıkları bir tedavi henüz ortada yok. Yani, uzun lafın kısası, daha uzunca bir süre kaotik ortamda yolumuzu ve yönümüzü bulmaya çalışacağız.
Ama asıl gündem iklim krizi! Dünyanın dört bir tarafını; kuraklıkla, sıcaklıkla, buzulların erimesi ile ve doğal dengenin çıktıları olan afetlerle yokluyor. İnsanoğlunun uygarlık diye inşa ettiği sistemin aslında uygarlıkla alakası olmayan bir şey olduğunu anımsatıyor. Öncelikle konuya devletlerin müdahil olmasını bekliyorduk ve teneffüs zilinin çalmasını bekleyen öğrenciler gibi dersliklerin kapısında bir şeyler yapılmasını bekliyorduk. Ama ortada somut bir şey yok!
Şirketler acilen kurumsal yapılarında “iklim krizi kadrolarını” oluşturmalılar ki mevcut işlerinin en azından sürdürülebilirliği konusunda birazcık nefes alabilsinler!
İklim krizi yöneticileri geleneksel paydaşlar yerine iklim paydaşları üzerine yoğunlaşmak durumunda kalacaklar. Siyasete ve kamusal düzenleyici kurumlara “ayar” verecek olan gündem oralarda oluşacak. Ne diyelim; “siyasette, ticarette, küresel gündeme müsilajlı yaşama hoş geldiniz”!
Ne düşünüyorsun?