Toplumun ekolojik duyarlılığının artması ile birlikte daha yoğun tartışır olduk “greenwashing” kavramını Yani yeşil badana veya yeşile boyamak olarak tanımlıyoruz. Ekolojik çevre ile ilgili tüm kabahatleri ve sabıkası ortada dururken, göstermelik ve eğlencelik başlığı altında değerlendirilebilecek birkaç çevre dostu faaliyetini basın bültenlerine dönüştürmekten yüksünmeyen markalardan ve şirketlerden söz ediyoruz. Geleneğe uyarak düzenli sürdürülebilirlik raporlarını üreten ancak çalışanlarının bu raporun içeriğine müstehzi bir ifade ile baktığı kurumlardan söz ediyoruz.
Özellikle COP 26 toplantısından sonra gördük ki “greenwashing” neredeyse bir sektör olmuş. Nasıl greenwash yapılabileceğine dair akıl veren danışmanlar var, lobi şirketleri var, rapor üreten kuruluşlar var, reklam ajansları ve PR’cılar zaten kapının önünde isimlerinin okunmalarını bekliyorlar! Hatta AccountAbility diye özel bir şirket vardı (hala var) parası karşılığı derecelendirme yapıyordu. Oluşturdukları bağımsız kurul şirketin niyeti ortaya çıktıktan sonra kamuoyuna yayınladıkları ağır bir mektupla tek tek istifa etmişti. “Ahlak ayak izimizi nasıl ölçeriz” yazısı oldukça ses getirdi. O yüzden bu konularla ilgili ayrıntılara tekrar burada girmek istemiyorum.
Petrol şirketlerinden sonra hedef tahtasında Fast Fashion var. Kendine ait üretim tesisi olmayan emek-ucuz ülkelerdeki fason atölyelerde kendi tasarılarımı ürettiren ve yılı neredeyse 12 sezona yayan markaların kıyasıya rekabeti maalesef tam bir çevre felaketine neden oldu. Hiçbir şekilde doğada çözülmeyen giysiler çöp yığınlarını atık dağlarına dönüştürmüş durumda. Biraz eşelerseniz yakın geçmişte aldığımız bluejean, mont, gömlek t-shirt’u o yığınların arasında bulabiliriz. Ayakkabılarımız, kemerlerimiz, çantalarımız için de durum aynı. Yani burada faturayı bu markalara çıkarmak istiyoruz ve nedense aynaya bakıp yüzleşmeyi akıl edemiyoruz.!
Bu markalar da buradan cesaret alıp aslında ne kadar çevreci olduklarını, kurumsal sorumluluk anlamında ne kadar örnek sosyal projelere kaynak ayırdıklarına dair televizyon reklamlarında ve diğer mecralarda boy gösteriyorlar.
Bu markalar yoksul ülkelerdeki atölyelere iş verip orada istihdam yarattıklarını, yoksul ülkelerin tarımsal üretimlerini hammadde olarak değerIendirip oralara ekonomik katkı sağladıklarını iddia ediyorlar. Belki de ne ürettiklerinden çok, nasıl ürettiklerine bakmamız lazım. Dünyada gelir dağılımındaki adaletsizliği “fırsata” dönüştürdüğü iddia edilen bu markalar sadece kendi ekonomik çıkarlarına hizmet eden çözümleri ürettiklerinden dolayı bu ülkeleri tercih ediyorlarsa daha baştan inandırıcılıklarını kaybetmiyorlar mı?
“Hakikati” gerçeklerden ayırmak sanatının en güzel örneklerini veren Fast Fashion kendi dünyasından da ders almıyor.
1990’larda Nike da aynı yolun yolcusu idi. Güney Asya’daki fason atölyelerde insanlık dışı koşullardaki çalışma ortamları sivil toplumun diline düşene kadar hayat gayet güzeldi. Hatta sivil toplumdan çıkan seslere uzun bir süre ses de çıkarmadı, görmezden geldi. Ne zamanki küresel bir boykotla tüketicilerini kaybetme riski ile karşı karşıya kaldı “bir şeyler yapmanın zamanının geldiğini” anladı. Yeni bir vizyon oluşturdu ve hiç beklemeden tüm kaynaklarını bu vizyon için harekete geçirdi. İş nerelere geldi diye merak edenler web sayfasını ziyaret etsin.
Petrolden sonra ikinci önemli kirletici endüstri olan Fast Fashion ile ilgili bazı rakamlar vereyim;
Yılda 1,5-2,5 trilyon ton su kullanılıyor. (1Galon 3,78 litre)
Her yıl 150 milyar adet çöpe atılıyor (Atılacak yer aranıyor)
Toplam karbon emisyonunun %10’u bu endüstriden geliyor. Havacılık endüstrisinden 5 kat daha fazla kirletici.
Ayakkabıların doğaya karışması bin yıldan fazla sürdüğü hesaplanıyor.
Daha verilebilecek bir dolu rakam var. Ancak mesele rakamlar değil; “niyet”! Böylesine bir kirlenmenin sorumluluğu karşısında “mış” gibi bir söylemle toplumun karşısına çıkmanın en az kirletici olma vasfı kadar sıkıntılı olduğunu düşünenlerdenim. Sonuçta yakın bir gelecekte ürettirecek fason atölye, çalıştıracak işçi, temin edilecek hammadde bulamayacaklarının farkında değiller mi? Dahası, bilinç düzeyinin artması ile ürünleri satacak “tüketici” bulabilecekler mi?
Yakın geçmişte “kürklü” giysilerde yaşamadık mı? Bir zamanların toplumsal statü ayracı kürk giymenin sosyetik havasını hayvan severlerin agresif tepkisi sonlandırmadı mı? Var mı gerçek hayvan kürkü ile dolaşma cesaretini bulan kadınlar şimdi sokaklarda? Hala kenarda köşede kalmış kürk üreticileri varlığını sürdürüyor olabilir ancak bunlar da hayvan dostu sivil toplum kuruluşlarının yakın gözetimi altında akşamları rahat uyuyamıyorlar. Zaten üretim koşullarını okuyan bir kadın tüketicinin de bir kürk manto giyebileceğini düşünmek zor. Fast Fashion da bu yola girmek üzere.
Yapılabilecek iyi bir şeyler yok mu?
Var tabii. En azından çevre dostu fast fashion markaları olarak Google da araştırdığımda on markanın sıralaması biraz ferahlatıyor. Bunlar arasında; Patagonia, Toms, Lucy&Yak, Mudjeans, Ninety Percent, Plant Faced Clothing, Afends, Levi’s, Adidas ve Zara’yı görüyoruz. Zara için ben de şaşırdım ama yanında şöyle bir açıklama var; Zara, 2022 yılına kadar ürünlerinin % 50’sini Join Life ürün yelpazesinin bir parçası haline getirmeyi hedefliyor, bu ürün serisi çevre üzerinde daha az etkiye sahip proses ve hammaddeler kullanılarak yapılıyor. Şirket şimdi tüm kutuları, çantaları, askıları ve alarmları geri dönüştürüyor ve yeniden kullanıyor. Zara ayrıca 2025 yılına kadar sadece sürdürülebilir tekstil ve malzeme kullanmayı hedefliyor.
Bu markaların uygulamalarından diğer markaların öğrenebileceği çok şey olduğunu düşünenlerdenim.
Ancak temek mesele “tüketici” olarak bizde başlıyor ve bitiyor. İhtiyacımız yoksa satın almayacağımız kararlılığı yaşama nasıl entegre edeceğimizi ancak kendimiz bulabiliriz. Biz satın almaya devam ettikçe gezegenin küskünlüğü devam edecektir. Markaların yeşil badana yutturmacası da gündemdeki yerini koruyacaktır.
(*) Brandmap Nisan 2022
[1] BrandMap Ocak-Şubat 2022- https://www.salimkadibesegil.com/tr/2022/01/31/ahlak-ayak-izimizi-nasil-olcecegiz/
[2] https://purpose.nike.com/planet
[3] https://www.greenmatch.co.uk/blog/2016/08/fast-fashion-the-second-largest-polluter-in-the-world
[4] https://sustainabilitymag.com/top10/top-10-sustainable-clothing-brands
Ne düşünüyorsun?