Biz tam bir kültür şoku jenerasyonu olduk. Teknolojiyi tek kanallı siyah beyaz televizyon ve çevir sesi gelmesi için 15 dakika beklediğimiz analog telefonlardan ibaret sandığımız yıllarda rutini bozan iki önemli gelişme vardı. Birincisi insanoğlunun aya ayak basması, diğeri ise uzay yolu dizisi. 1990’larla beraber hayatımıza giren cep telefonları ve internet kelimenin tam anlamıyla mertliği bozdu. Çünkü daha öncesi ucundan bile olsa hayatımızda olan ahlaki değerlerimiz teknoloji karşısında yaşam kavgası vermeye başladılar. İtibar için yeterli olduğu varsayılan sözün senet olduğu, müşterinin velinimet sayıldığı günler avucumuzun içinde kayıp gidiyordu.
Her bir teknolojik yenilik ile önce flörtleşiyor sonra büyük bir aşk yaşıyorduk. Bir süre kontrol bizdeydi. İnternetle başlayan özgürlük ortamı bir yandan dünyada ne olup bittiği ile buluşmamızı sağlarken diğer yandan içimizde saklı tuttuğumuz değerlerimiz ile önümüze servis edilen gerçekler arasındaki çelişkileri sorgulamamıza neden oluyordu. İnsan hakları, kadınlar, çocuk, ekolojik çevre gibi üst başlıklar yükselişe geçmişti. Önce küresel ısınma ardından iklim meseleleri trendlerin hepsini solladı ve bir anda manşet oldu.
Ama bana göre Kıbrıslı işadamı Asil Nadir’in İngiliz borsasında kendi şirketleri için manipülatif hareketlerinin kamuoyuna ve adli makamlara yansımasıyla başlayan “itibar yönetimi” meselesi beraberinde trend olarak tanımlayacağımız dört önemli kavramla buluşmamıza neden oldu; adil ve etik olmak; şeffaflık, sorumlu olmak ve hesap verebilirlik. Kavramsal olarak bu trendin önemi kime, neden güveneceğimiz ile ilgili bir bulgu ile buluşturuyordu bizi. Başta finans, üretim ve insan kaynakları olmak üzere, yönetim fonksiyonlarına bu kavramları ne kadar yansıttığımız ve içselleştirdiğimizi itibar yönetimi performansı olarak değerlendiriyoruz.
Sürdürülebilirlik bu kavramların küresel dünyadaki performansın iz düşümü olarak önümüze geldi. Meselenin hayırseverlikle ilgili olmadığı, sözünü ettiğimiz bu dört kavramdan “sorumlu” olmanın içinde yer aldığını görürüz.
Önümüze bakacak olursak;
Bu yüzyılın gündemini aşağı yukarı üç ana konu başlığı belirleyecek. Bunlardan ilki şüphesiz iklim krizi. Krizin salkım saçak etkilerinin coğrafya ayrımı olmaksızın tüm gezegeni etkileyeceğini iddia etmek kehanet olmaz. İkinci başlığımız, tabii ki, dijitalizasyon. Yapay zeka ile – şimdilik vicdanlarımız hariç- tüm yaşam fonksiyonlarımızı teslim alan dijital evrimin bir sonraki gündemi şüphesiz insanlık tarihi boyunca hiç denenmemiş bir toplumsal yaşam için uzlaşma olabilir. Sonuçlarından diğer iki başlığı ayrı tutamayacağımız üçüncü başlığımız ise kontrolsüz nüfus artışı! Özellikle gelişmemiş ve yoksul ülkelerdeki nüfus başta sağlık olmak üzere küresel dünyanın adına ”kalite” dediği her şeyi tehdit ediyor.
İklim krizinin tüm iyi niyetli girişimlere ve altına imza konulmuş protokollere rağmen 1,5C nin altında tutamayacağımız net olarak görünüyor. Yani deniz seviyeleri yükselecek ve kıyılardaki yerleşimlerde bugüne kadar tanık olmadığımız sıkıntılar televizyon haberlerinde ilk sıraya oturacak. Tabii ki, iklim değişimi tarımsal üretimi doğrudan etkileyecek ve günümüzde kapıyı tıklatan gıda krizi yan etkileri ile birlikte insanlığı teslim alacak. Ancak Birleşmiş Milletler ’in bu yüzyılda kendi kültür ve toprağından ayrılıp başka diyarlara göç etmek durumunda kalacak olanların sayısının 2,5 milyarı geçebileceği bilgisi sanırım en korkuncu. Mülteciliğin bir yaşam tarzına dönüştüğü bir dünyanın bir kimlik bunalımı yaşaması kaçınılmaz. Sadece Türkiye’de mülteci kamplarında doğmuş vatansız 350 bin çocuğun olduğunu dikkate alırsanız ne büyük bir sorunun kapımızın önünde durduğunu görebiliriz.
Tüm bu gelişmeleri dikkate aldığımızda, itibar yönetiminin omurgasını oluşturan kavramlar arasında “hesap verebilirliğin” güvenilirlik için ön şart olduğu bir dünyanın içine girdiğimize tanık oluyoruz. Greta Thunberg’in milyonlarca akranını sokaklara çıkardığı, Birleşmiş Milletler’in COP toplantılarında yoksul ülkelerin zengin ülkelerden hesap sorduğu bir dünya hesap verebilirlik performansı ile itibar zırhına bürünüyor.
(*) BrandMap şubat 2023 sayısında yayımlanmıştır
Ne düşünüyorsun?