Sign up with your email address to be the first to know about new products, VIP offers, blog features & more.

İtibar yönetimin akordu nasıl yapılacak? (Deniz Sipahi)

Hürriyet yazarı Deniz Sipahi beni köşesine konuk etti:

DÜNYA değişiyor mu? Değişiyor. Bizler bu sürece ne kadar adapte olabiliyoruz, çalıştığımız şirketler, kurumlar? Adapte olanlar var, zaten onlar yollarına devam ediyor. Edemeyenler ise o kadar bariz bir şekilde fark ediliyor ki…

İtibar yönetimini Türkiye’deki en önemli ismine sordum.

Salim Kadıbeşegil yanıtladı ve dedi ki:

“Kurumsal iletişimin temel misyonu kurumsal markanın yönetilmesidir. Bununla ilgili elindeki malzeme şirketin kültür ve değerleri, kurumsal amaç ve CEO’nun vizyonudur. Bunlar aynı zamanda kurum itibarının yönetilmesi ile ilgili hammaddelerdir. Kurumsal iletişimin filarmoni orkestralarındaki birinci kemancı gibi konser öncesi tüm enstrümanların ses uyumunu sağlamakla ilgili yükümlülüklerine benzer bu malzemenin birbirleri ile tutarlılığını kontrol etmeleri gibi sorumlulukları vardır. Bu uyumun yapılmadığı şirketlerde her kafadan farklı bir ses çıkması kaçınılmazdır. Buradan da itibar çıkmaz doğal olarak.

İkinci bir nokta, küresel çapta değişmekte olan değerlere şirketin uyum sağlaması ile ilgili aksiyonların zaman geçirilmeden alınması konusundaki öngörüdür. Burada gecikme olması, görmeden gelinmesi daha sonra bedeli çok ağır bir şekilde ödenecek krizlere neden olabilir.

 Kurumsal iletişimin ana işlevleri arasında iki nokta vardır ki bunlar günlük işlerin arasına sıkıştırılamaz. İlki, CEO’nun itibar yönetimi konusundaki yetkinliklerini vizyonu ilişkilendirmesi için onu entelektüel zenginliğine değer katacak malzeme ile desteklemesidir. Diğeri ise özellikle yönetici kademelerinde herkesin yaptıkları işin şirketin itibarı ve iş sonuçları ile doğrudan ilişkili olduğu konusunda farkındalığın artırılmasına yönelik faaliyetlerdir.

Sonuçta, kurumsal iletişim bu konularda kendi donanımını ne kadar güncel, zengin ve şirkete uyarlanabilir tutarsa kurum itibarına o oranda katkı sağlamış olur.”

Not edin ve şu soruyu kendinize sorun:

“Filarmoni orkestralarındaki birinci kemancınız doğru insan mı?”

İtibar yöneticinizi yönetim kuruluna alın

BU notum şirket sahiplerine, üst yöneticilere, kurumların başında olanlara…

Biliyorum bir şirketi yaratmak, büyütmek, hedeflerine ulaştırmak kolay değil. Hele bugünün rekabet ortamında gerçekten zor. Ancak bir gerçek var ki başarılı olmak sadece finansal verilerle ölçülmez. İtibar, en az mali performans kadar önemli bir unsurdur.

Dünyanın büyük şirketlerini takip ediyor musunuz? Örneğin Google, Apple, Tesla, Coca Cola… Bu şirketlerin büyüklüğü sadece cirosal mı? İtibarları için yaptıklarının ve bu büyüklüğe kattığı değerleri göz ardı edebilir miyiz? Edemeyiz… Bu devlerin başarısının ardında yatan sır, sadece ürünlerinin kalitesi veya yenilikçi teknolojileri değil, aynı zamanda markalarının saygınlığıdır.

Bir an durup düşünün. Google denince aklınıza sadece arama motoru mu geliyor? Hayır, bilgiye ulaşmanın en güvenilir yolu olarak kabul edilen bir marka geliyor. Apple denince sadece bir telefon mu? Elbette hayır, tasarım ve inovasyonun zirvesi geliyor. Tesla’nın sadece elektrikli arabaları mı? Geleceğin teknolojisine yön veren bir vizyon.

Bu şirketlerin ortak bir noktası var. İtibar yönetimi… Yaptıkları her hareket, attıkları her adım, bu itibarı koruma ve artırma amacı güder. Şirket yöneticilerine itibar yönetiminin ne kadar önemli olduğunu ve yeterince değer verilmediğini anlatmak istiyorum. Çünkü itibar, parayla satın alınamayacak bir değerdir.

Örneğin 2015 yılında Volkswagen’in yaşadığı emisyon skandalını hatırlıyor musunuz? Bu olay, şirketin itibarına büyük bir darbe vurdu ve milyarlarca dolarlık zarara neden oldu. Emisyon testlerinde hile yapıldığı ortaya çıkınca, müşteri güveni sarsıldı, hisse senetleri büyük bir değer kaybetti ve şirket büyük cezalar ödemek zorunda kaldı. Volkswagen bu krizden sonra itibarını yeniden inşa etmek için yıllar süren yoğun bir çaba göstermek zorunda kaldı.

İletişim krizinin yönetilememesi bir şirket için felaket olabilir. Eğer şirket hızlı, şeffaf ve etkili bir kriz yönetimi sergilemezse, müşteri güveni bir anda yok olabilir ve bu durum uzun vadede şirketin varlığını tehdit edebilir.

Şirketlerin sadece bugünü düşünmemesi, geleceğe yatırım yapması gerekiyor. Ve geleceğe yapılan en büyük yatırı, sağlam bir itibar inşa etmek ve bunu korumaktır. İtibar, kriz anlarında şirketi ayakta tutan görünmez bir güçtür.

Bu yazıyı şirket yöneticilerine ve sahiplerine bir hatırlatma olarak yazıyorum. İtibar yöneticilerinizi iyi seçin ve mutlaka yönetim kuruluna alın. İtibarınıza yatırım yapın. Çünkü bugünün rekabetçi dünyasında, itibarınız en değerli sermayenizdir.

 Küçük bir kriz dememek ve iyi yönetmek lazım

DESPİNA Vandi, Çeşme’de konser verecekti ama küçük bir kriz yönetilemedi. Kimin haklı olduğunu, sonradan yapılan açıklamalarla ilgili görüşlerimi yazdım, merak eden arşivlere girer okur.

Söyleyeceğim şu…

İletişim kazalarını iyi yönetirseniz hiçbir sorun olmaz. Hatta buradan başka bir hikaye de yakalarsanız.

Ben, “Bir eğitim gecesinde Yunanlı bir sanatçı getirilir mi?” gibi anlamsız sorulara cevap bile vermek istemem.

İnsanı ilgilendiren her şey evrenseldir.

Hele içinde sanat varsa daha da değerlidir.

Siz o tartışmalara bakmayın.

Ama buradan çıkarılacak derslere odaklanalım.

Büyük emeklerle, özverilerle yapılan işler bile bazen istenmedik sonuçlarla bitebilir.

O yüzden ne yapıyorsanız ne söylüyorsanız söyleyin iletişime önem verin.

Nasıl söylediğiniz, ne zaman söylediğiniz çok ama çok önemli.

Ve yine tekrarlıyorum.

İletişim, halkla ilişkiler ya da daha büyük bir kavramla itibar yönetimi dışarıdan bakıldığından daha zordur.

Hatta hayatın en zor kısmıdır.

Üçüncü kez yine Viyana

THE Economist’in yıllık Küresel Yaşanabilirlik Endeksi’nde listelenen 173 şehir arasında Avusturya’nın başkenti üst üste üçüncü kez dünyanın en yaşanabilir şehri seçildi.

Her şehrin genel sıralaması istikrar, kültür ve çevre, eğitim, sağlık ve altyapı olmak üzere 5 farklı kategoride 100 üzerinden alınan puanların ortalaması alınarak belirleniyor.

Örneğin istikrar altında terörizm tehdidi, iç karışıklık olayları ve suç seviyeleri dikkate alınıyor. Sağlık ve eğitimde hizmetlerin kalitesi ve bulunabilirliğine bakılıyor. Altyapı kategorisi için toplu taşıma, yollar, ulaşım bağlantıları, konut ve kamu hizmetleri değerlendiriliyor.

İkinci sırada Kopenhag, üçüncü sırada ise Zürih var.

Türkiye’nin şehirleri listelerde yok.

Ama bir soru?

İstanbul’un, İzmir’in o yoğun temposuna ve hayat hızına alışmış biri Viyana’da yaşayabilir mi?

Viyana’da yaşayan arkadaşlarım “Biraz zor” diyor.

 

 

2 Responses
  • Cihan Türsen
    Temmuz 26, 2024

    Herzamanki gibi, farklı ve önemli. Teşekkürler

    Ne düşünüyorsun?

    E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir