İtibar yönetimi benim profesyonel alanım. Uzun yıllardır dünyada ve Türkiye’de bu alanda yapılan çalışmaları izliyorum. Deneyimlerim ve birikimlerim ile yapılan çalışmalara katkı vermeye çalışıyorum. Danışmanlık hizmetlerimin dışında, konferans, kongre ve panellerde düşüncelerimi aktarıyorum. Yayınlarım, üniversitelerdeki derslerim ile birikimimi paylaşma çabası içindeyim. 20 yılı aşkın deneyimlerimin ışığında söyleyebilirim ki “siyasette, sporda ve sekste” itibar yönetimi olmaz! Olamaz!
Bu üç alanın doğası, mayası ve dinamikleri itibar yönetimi adını verdiğimiz saygınlığın inşa edilmesine engeldir.
Toplumun tüm kesimleri tarafından takdir edilmek için bu üç alan kendi iç çelişkilerini aşamaz.
Belki istisnaları vardır. Ancak bu temel döngü tarih boyunca da böyle olmuştur!
Çünkü itibar yönetiminin özünde “etik” olmak vardır.
Adil olmak bir yaşam felsefesidir. Yasaların, yönetmeliklerin bittiği yerde başlayan toplum yararına vicdani bir “duruş” sergilemek vardır.
Açıklık, dürüstlük ve şeffaflık vardır.
Sorumluluklarını “halk, toplum yararına” dengelemek, “ikircikli” konularda toplum çıkarlarından yana tavır almak vardır.
Belki de en önemlisi, “hesap verebilirlik” gibi çağdaş ve herkesin beklentilerini tatmin edecek bir anlayış vardır.
Siyasetin hamurunda bu saydıklarımızın hiç birini göremeyiz.
Sporda ve özellikle futbolda kıyısında, köşesinde bile yoktur.
Seksi tanımlayabileceğiniz tüm alanlar ise birilerinin itibarını yerle bir etmek amaçlı kurgulanmış işporta tezgâhlarıdır!
Siyasetin aktörleri dokunulmazlık zırhının içinden çıkmaya yanaşmazlar.
Bu yüzden hesap verebilirlikleri yoktur!
Kendi fikirlerine aykırı da olsa partilerinin grup kararlarına uygun el kaldırmak zorundadırlar. 1 Mart tezkeresi oylamasında “hayır” oyu kullanan iktidar partisine mensup milletvekillerinin siyaset kariyerleri bu yüzden bitti!
Oy kaygısı veya çıkarları nedeniyle “kayırmacılık veya partizancılık” siyasetin hammaddesidir. Bunu çekip çıkarttığınızda siyaset yapılamaz. Bu yüzen siyasette “adil” olunamaz!
Hiçbir siyasi partinin gelirinin tam olarak ne olduğu, kimlerin maddi destek sağladığı, gelirlerini nereye harcadığı bilinmez. Şeffaflık, yoktur.
Kusuru ortaya çıkan makam sahibi siyasetçiler makamlarını terk etmeye yanaşmazlar.
Kamuoyunun duyarlılığı onlar için kısa bir süre sonra dinecek olan meltem rüzgarından farksızdır.
Siyaset, toplumsal yaşam kalitesini artırma iddiasına bir uğraş olması gerekirken “köşe dönme” kültürünün egemen olduğu bir uğraş alanına dönüştüğünden “sorumluluk” tanımı anlam değiştirmiştir!
Siyasette itibar yönetimi adı altında yapılmaya çalışılan olsa olsa “vitrin süsleme” sanatıdır!
Renkleri, yaratıcılığı, cazibesi ile al benisi öne çıkarılan…
Ancak dükkândan içeri girdiğinizde her şeyi tel tel dökülen…
Coşkunun yerini hayal kırıklığına bıraktığı…
Bir “cilalı imaj” vitrininden başka bir şey değildir siyasette itibar yönetimi!
Ne Olof Palme ne de Willy Brandt’ın dünyadaki tüm siyasetçilere örnek olan itibarı, diğer siyasetçilerin itibarını yönetemez!
Sporda, ya da özellikle futbolda durum farklı mı?
İtibarlı olabilmenin kilidini açacak saydığımız hangi itibar anahtarı sporun hangi alanında yönetiliyor ki!
Şike kültürünün mahkeme kararlarına geçtiği…
Fanatizmin ayakta durabilmenin tek geçerli akçe olduğu…
“ölmeye geldik” kültürünün sporun tüm kılcal damarlarına yaygınlaştığı bir ortamda hangi itibardan söz edebiliriz ki?
Kurumların vergi rekortmeni olması ve bunu göğüslerini gere gere kamuoyuna yansıtmaları bir “itibar” göstergelerinden biri sayılabilir.
Yıllar önce genelev patroniçesi Matild Makunyan da vergi kraliçesi olmuştu!
Bıyık altı gülümsemeler ile karşılamıştı kamuoyu bu rekortmenliği.
İtibar yönetimi danışmanlığı alan bir genelev işletmecisi var mıdır dünyada …
Varsa , “şeffaflık” adına müşterilerinin ismini web sayfasında yayımlıyor mudur?
Sözün kısası; siyasette, sporda ve sekste itibar yönetimi olmaz! Olsa olsa patlak bir topla orta saha top dolaştırma olur!
Salim Kadıbeşegil
Ağustos 25, 2012Sevgili salim,
Siyaset insana dair bir harekettir, insan nasıl davranırsa siyaset öyle şekillenir.
Eğer itibarlı insan kitleleri, itibarlarını kırılabilir çin vazoları gibi kucaklarında taşımaktan vaz geçip siyasete kitleler halinde dahil olsalar belki bir gün siyasette itibarlı olur ve itibarı yönetilebilir…..kim bilir….belki o gün bu gün…..
Bülent Yılmaz
Ağustos 26, 2012Sevgili Hocam,
Dilimizde kötüden emsal olmaz diye bir deyiş vardır. Olumsuz bir örnekten yola çıkarak herhangi bir mesele üzerinde değerlendirme yapmak bizleri yanlış sonuçlara götürebilir. Türk Siyasal Partiler Kanunu maalesef bahsettiğiniz garabet uygulamaların kaynağıdır. Bu kanuna göre şekillenen Türk siyasal yaşamını maalesef “itibar” sözcüğüyle yan yana düşünmek kolay değil.
Öye yandan siyaseti toplumun ortak yararına yönelik yapılacak işler ve düşünülecek fikirler olarak algılayıp itibarlı işler yapan partiler olduğu gibi yine toplumun ortak faydasınıe sas alarak içinden çıktıkları halkın yaşamında pozitif dönüşümlere yol açan siyasal yapılar da mevcuttur.
Ülkemiz örneğinde Atatürk itibarlı bir asker olduğu kadar itibarlı bir siyasetçidir de. Sizin itibarla ilgili yazıp çizdikleriniz içinde Atatürk ün İrade-i Milliye gazetesi ve Anadolu Ajansını açması ve yapılanlar hakkında halkı bilgilendirmesi konuları es geçilmemişt,. Aynı Atatürk ün henüz demokratik bilincin yerleşmediği bir toplumda Sıvas ve Erzurum kongreleriyle yapılan herşeyi belli bir meşruiyete dayandırmak istemesi de onun etik boyutunu oluşturur. Onun vizyonu konusunda da sanırım hemfikirizdir. Meclis tutanakları ortadadır. Onun meclise karşı sürekli hesap verdiğini biliyoruz. Dönemin koşulları içinde bu oldukça ilerici ve itibarlı bir anlayışın tekamülüdür. Günümüzde dahi çağdaşları Stalinler Hitlerler Mussoliniler kan ve gözyaşıyla anılıyorken bir halk 10 Kasımda sabah dokuzu beş geçe trafikte durup esas duruşa geçebiliyorsa bence siyasette itibardan bahsedebiliriz.
Sizce halkımızı o an esas duruşa geçiren şey itibardan başka ne olabilir?
Sevgi saygı muhabbetle…
Bülent Yılmaz
Ağustos 26, 2012Seksi bilmem ama ülkemizde sadece oynadıkları takımın değil diğer takım taraftarlarının da saygıyla andıkları Metin Oktay, Lefter gibi futbolcuları nereye koyacağız? Ben futbolla yakından ilgilenmediğim için ülkemizde kıt kaynaklarla küçücük bir kasaba takımını o bölgenin gençleri için birer kurtuluş senaryosuna dönüştüren klup başkanlarından örnek veremiyorum. Ama bu tür senaryoların hem futbolcu hem de yönetici olarak mümkün olduyğunu düşünüyorum. Romanyalı futbolcu Haci nin ülkemizde bu kadar seviliyor olması, Pele gibi futbolcuların dünyanın her yerınde ahlaklı mücadeleyle anılıyor olması sizce itibar dışında ele alınabilir mi?
Bence futbolda da itibar yönetimi olur. Başarıya yçnelik koşusunu ne olursa olsun etik bir zemin üzerinde yapmayı göze alan herkes itibar yönetimini anlamış demektir bence. Seksin mahremiyeti bu konuda susmayı daha doğru kılsa da futbol ve siyasette etik duruşumuzun altını çizebilir topluma hem yaptıklarımız hem de ilkelerimizle itibarlı bir örnek olabiliriz.
Bu nedenle sizinle ilk kez mutabık değiliz :)))
Sevgi saygı muhabbetle
Ugur Comoglu
Eylül 17, 2012Sevgili Hocam,
Bence “spor”da itibar yönetimi uygulanabilir. Uygulanamaz denildiği için bence şu ana kadar kötü örnekler üzerinde algılar birleşiyor. Ama potansiyelini, ulaştığı kişileri, kapsamını düşündüğümüzde belirttiğiniz sorumluluk, adil oma, şeffaflık vb ilkeler sporun içine yerleşebilir ve sporun ruhuna da çok da yakışır düşüncesindeyim. Ne de olsa “zeki, çevik ve ahlaklı” insanların işi…
Mesela spor sektörünün itibar yönetimi alanında yakalayabilecekleri “fırsatlar” ı ortaya çıkarabilecek biraz örnek sorular sorayım ;
– Büyük ölçekli şirketler kadar bütçeye sahip oldular, şeffaflık , yönetim anlayışı ve en önemlisi denetime tabi olma konusunda gelişme kaydeden spor kulüpleri itibarı yakalayamazlar mı?
– Kurumsallaşıp, sosyal sorumluluk raporu yayınlayamazlar mı?
– Etik açısından, fair play alanında duruş sergileyen, bu konuda sporcusunu teşvik eden ve kişi ve kurumların ceza alma pahasına bu duruşundan vazgeçmeyen kulupler itibar kazanamaz mı?
– Sosyal boyut açısından engelli sporcuların gelişimini sahiplenip teşvik edemezler mi?
– Çevre açısından faaliyetleriyle oluşan ayak izlerini hesap edemezler mi? mesela futbol maçları kocaman stadlarda oynanıyor ve binlerce kişinin ulaşımı büyük handikap, farklı bakış açısıyla çevresel etki azaltılamaz m ı? bunu dert edinen itibar kazanamaz mı?
– Taraftarına sosyal ve çevresel sorumluluk açısından önderlik edip, toplumun gelişimine, bilincine katkı sağlayamaz mı?
…
sevgi ve saygılar
Uğur Çomoğlu
Salim Kadıbeşegil
Eylül 17, 2012Sevgili Uğur, bu dediklerinin hepsi “yapılabilir”. Öncelikler ve “niyet” çerçevesinde baktığımızda “nedense” kimsenin işine gelmiyor böyle bir gündem oluşturmak. Ben de zaten bunu vurgulamak istiyorum. Aynı şey siyaset için de geçerli. Keşke bunlara öncelik edecek liderler ortaya çıksa ve oluşturdukları ekiplerle “yönetim kalitesinde” böyle bir sıçrama yapıp çıtayı yükseltseler.Teşekkürler yorum için.