2014 enteresan bir yıl oldu benim için.
Yaşamın “gel-git” lerinin bahtımla sek sek oynadığı bir komiklikti sanki.
Bir “varım”… Bir “yokum”… Sonra yine “varım”!
İnsan, sahnelenen oyunda; hem senaryoyu yazan, hem yöneten, hem oynayan, yeri geldiğinde dublörlüğü de üstlenen bir hayat akışı içinde buluyor kendini. Birinci perde de sorun yok ama ikinci perde bir türlü oturmuyor!
Neyse, bitti 2014…
Doktorlarım da “normal hayatına dön” dediler:-)
Ama o normal hayat vestiyerde asılı ve kime ait olduğu unutulmuş bir ceket sanki.
Sanki yıllar geçmiş o normal hayatla “merhabalaşmayalı”!
Yeni bir hayat olmalı.
Ve,
İçinde sadece mutluluk olmalı…
Mümkün mü böyle bir şey?
Asırlardır filozoflar bile bunun kavgasını verdiler ve bir mutlu sona ulaşamadılar.
Bütün bunları,
Bugün
Çeşme-Ilıca’da, harika bir kış güneşinin baharı müjdelediği bir havada, yeşil ve mavinin tüm renklerini göğsüne sıkı sıkıya bastırmış çarşaf gibi denizin kenarında çayımı yudumlarken düşündüm.
Bizi mutsuz edecek o kadar çok şeyin olduğu günlerin içinde mutlu olmaya zaman ayıramayışımızın bedeli çok ağır olabiliyor. Ben bu bedelle tanıştım. Karşılıklı hoşlaştık ve vadeli bir çek yazarak; “ileride helalleşiriz” dedik!
Şimdi;
Düşünüyorum…
Yaşamın yeni bir formatı olmalı…
Yani “normal hayatımın” normal hayatım olmadığı ama sorduklarında “işte normal hayatım bu” diyebileceğim yeni bir “normal hayatım” olmalı!
İçinde; özgürlüğü, bağımsızlığı sözlük karşılığı değil yaşam karşılığı yaşayabildiğimiz bir normal hayattan söz ediyorum.
Sevgiyi, hoşgörüyü dudaklardan dökülen sözcüklerle değil kalb atışlarıyla yansıttığımız bir ilişkiler yumağından dem vuruyorum.
Sorumsuzluğu, kahkahalara katık ederek yaşadığımız ve paylaştığımız bir normal hayatı kendimize çok mu göreceğiz!
O kadar yıpratıldık..
O kadar birbirimizden uzaklaştırıldık…
O kadar yaşamın amaçlarına yabancılaştırıldık…
İnsan olmanın özündeki duygularımız o kadar körleştirildi ki…
Normal hayat diye dayattılar bunları önümüze!
Ben “kiralık” bir hayat değil, gerçekten “normal bir hayat” istiyorum. Eminim doktorlarım da bunu kast etmişlerdir!
Diyez
Ocak 27, 2015Ne güzel yazmışsın! İnsanoğlunda bu çocukluktan beri dayatılan kazanma, başarma ve tüketme hırsı oldukça “gerçek normal yaşam” insanlardan uzaklaşıyor. Daha çok çalışıp daha çok kazandıkça daha çok tükettiğimizi ve bunun bizi bir kısır döngüye soktuğunu anlayamıyoruz. Daha az çalışmak, çok yoğunum dememek, hayatın keyfine varmak ayıplanır hale geldi. Oysa ki, minik üretimler, el işçiliği, popüler tabiri ile -butik hizmet- daha kıymetli değil mi? Ticarete henüz yeni atılmış biri olarak altından kalkamayacağım, kapasitemi aşan hiç bir işe girmek istemiyorum. Daha çok kazanmak için evimden oğlumdan uzak kalmayı tercih etmiyorum. Sevmediğim hiçbir işi artık yapmak istemiyorum. Bunun bedeli ne bileyim en pahalı parfümleri satın almamaksa (zaten gün geçtikçe kimyasallardan uzaklaşıyorum) ne bileyim bir kase iyi yıkanmamış salatayı trendy mekanlarda x TL ye yememekse varsın olsun! Çok da iyi oluyor. Bazen … insanları görüyorum ve içimden (kimi zaman kontrolsüzce dışımdan) Ne yapacaksınız? Diye soruyorum. Bunca işi, bunca parayı, bunca tüketimi ne yapacaksınız? Bu dünyayı bırakırken biliyoruz ki hiçbirini yanınıza alamayacaksınız.. Gerçek dostlukla ve sevgiyle…
Basar Arioglu
Ocak 27, 2015Herşey zıttıyla tanımını bulur. Hayatın anlamı da öbür tarafa bir göz atınca anlaşılıyor demek ki…
Yazılarını bekliyoruz, Ağabey…