Capital Dergisi on yıldır “kurumsal sosyal sorumluluk” ile ilgili bir dosya çalışması yapıyor. GfK’nın konuyla ilgili araştırmasının sonuçlarını yayımlıyor. Bu yıl da, derginin Mart sayısında Kurumsal Sosyal Sorumluluk alanında “başarılı” şirketleri, “projeleri” ve “liderleri” görebiliriz.
Her 9 kişiden birinin “belinde silahla” dolaştığı bir ülkede kurumsal sosyal sorumluluktan ne kadar söz edilebilir bilmiyorum ama işin felsefesi ile ilgili dergi benden de görüş talep etmişti. Görüşlerimin kısmen yayınlandığı dergide, anlam bütünlüğünün bozulmaması için konuyla ilgili düşüncelerimi aşağıda paylaşıyorum.
Tabii ki bu konuda söylenecek çok söz var ve tabii ki bunları söylemeye devam edeceğiz.
KSS’nin sorumsuzluklarımızın bedeli olduğunu kabul ediyor muyuz?
Kurumsal Sosyal Sorumlulukla ilgili mesele iş dünyasının gündemine 1940’li yıllarda yönetim gurusu Peter Drucker tarafından getirildi. Drucker, iş dünyasının sadece “paraya yani kâra” odaklı olmasının ileride kendisi ile ilgili tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini örnekleri ile makalelerinde anlatırdı.
1970’lerde yazdığı kitaplarda da sosyal
sorumluluk meselesine kapsamlı vurgu yapan Drucker’a kimse kulak asmadı. Onun yerine “İş dünyasının sosyal sorumluluğu kâr etmektir diyen” Nobel ödüllü (!) iktisatçı Milton Friedman’ın yaklaşımı daha cazip geliyordu. Sonuçta bu duyarsızlık içinde yaşadığımız dünyanın duvara toslamasına “beş kala” bizleri sosyal sorumluluk kavramıyla tanıştırdı.
Öncelikle, sosyal sorumluluğun, yüz yılı aşkın bir süredir insana, doğaya, yaşam kalitesine karşı “sorumsuzluklarımızın” bir bedeli olduğu gerçeği ile yüzleşmemiz gerekiyor. Bu gerçekle yüzleşmeyen ve konuyla ilgili stratejisinin altını bu gerçekle donatmayan hiçbir çalışmanın amacına ulaşamayacağını bilmemiz gerekiyor! Tarım alanlarına, içilebilir su kaynaklarına, göllere, denizlere, akarsulara, bitki çeşitliliğine, çocuklara, kadınlara, engellilere karşı o kadar hoyrat, duyarsız ve savsaklamacı bir yaklaşım içinde geçen bir yüzyılı geride bıraktık. Şimdi, başta iklim değişikliği, kontrol altına alınamayan dengesiz nüfus artışı, yoksulluk ve açlığın neden olduğu temel sorunlar, salgın hastalıklar, kitlesel göçler gibi sorunlar artık kapımızın önünde duruyor. Bırakın sosyal sorumluluk projeleri ile bu sorunlarla mücadele etmeyi, en etkili kaynaklarla donatılmış sosyal projeler bile bu sorunlara pansuman olamaz.
Bu noktalardan hareket ettiğimiz zaman, çalışmaları kapsamında kurumsal sosyal sorumluluk projelerine kaynak ayıran şirketlerin öncelikle yapması gereken; bugün neden kurumsal sosyal sorumluluk kavramının ortaya çıktığı, sorunlardan nerelerden kaynaklandığı ve kendi faaliyetlerini dikkate aldıklarında bu sorunlara ne oranda “olumsuz” katkılarının olduğu ile ilgili bütünsel bir hesaplaşmadır.
İkinci konu ise, sorumluluğun öncelikle “bireysel” daha sonra “kurumsal” olduğu noktasıdır. Yani bir şirkette çalışanların tamamı bireysel olarak yaşamın tüm alanlarına karşı günlük yaşamında bir sorumluluk hissetmiyorsa o şirket kurumsal kaynakları ile sorumluluk projeleri yapsa ne olur, yapmasa ne olur!
Üçüncü husus, şirketin genel müdürünün/CEO’sunun bir “rol model” olabilme performansı ile ilgilidir. Gerçekten (Richard Branson, Ray Anderson gibi) sorumluluk konusunda rol model olan şirketler fark yaratabiliyorlar, örnek olabiliyorlar.
Eğer bu hususlarda gerekli çalışmalar yapılmışsa şirketlerin KSS alanında etkili olabilecek çalışmaların içine girebileceklerini söyleyebilirim. Bu aşamada dikkat çekmek istediğim birkaç husus var.
Bunlardan ilki “çalışanların gönüllülük” faaliyetlerinin kurumsal olarak desteklenmesi; kaynakların yoğunlaştırılacağı alanlarla ilgili sivil toplum kuruluşları ve akademisyenlerle işbirliği yapmaları, projelendirmeleri tanımlanan performansı kolay ölçümlenebilecek küçük adımlarla yapmaları ancak zamanlama olarak uzun vadeye yaymaları.
Kendimizi sosyal medya gerçeği ile donattığımız günümüz dünyasında şirketlerin kurumsal sosyal sorumluluk ile ilgili performansları 7*24 toplum tarafından gözlemlenebilir oldu. Bu alan şirketler için bir “itibar riski” olarak tanımlanıyorsa da, tutarlı politikalar ile bu konuyu yöneten şirketler tüm paydaşları nezdinde paha biçilemeyen “itibar ligine” girmiş oluyorlar.
Tabii ki, kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarını toplumun “ayıplayabileceği” konuların üzerine battaniye çekmek amaçlı kullanmak isteyen zihniyetler var. Bunlarla ilgili bir yorum yapmak gereksiz, Çünkü özellikle enformasyon teknolojilerinin bu denli yaygınlaştığı dünyada bu niyetle KSS çalışmaları yapmakta olan şirketler itibarlarını kolay kolay toparlayamayacak risklere sokmaktadırlar.
Kurumsal sosyal sorumluluk, “iyi bir şirket” olma duygusunun yeşermesinin yanı sıra; o şirket çalışanlarının bağlılıklarını ve hatta “mutluluklarını” tetikleyen, tüketicilerin ürün ve hizmet tercihlerinde rol oynayan, yatırımcıların uzun vade de “güvenilir ve itibarlı bir şirket” tanımlamalarını yapmalarını sağlayan somut, ölçümlenebilir iş sonuçları ile doğrudan ilişkilidir.
Demet Uyar
Mart 25, 2015Salim Bey, verdiğiniz etkili mesajları umarım daha çok kurum okur ve KSS çalışmalarına daha fazla öncelik verirler. Bir STK başkanı olarak KSS alanında dernek-şirket işbirliğinin de önemini vurgulamak istiyorum.
Demet Uyar
OGAD – Otizm Güçlü Aile Derneği Başkanı
Bülent
Mart 29, 2015Sevgili Hocam,
Ulkemden uzaklarda calisirken sizden ogrendiklerimi elden geldigince en azindan kendi sorumluluk alanimda is sureclerimize yansitmaya calisiyorum. Viktorya donemi kapitalizminin hala cok diri oldugu gunumuzde insancil profesyonelliginiz bize isik tutuyor.
Iyi ki varsiniz.
Sevgiyle