15-18 Ekim 2019 tarihleri arasında Eskişehir’deydim.
Masal gibi bir seyahatti desem abartmamış olurum.
Seyahatin gerekçesi 20.Ulusal ve 4.Uluslararası Turizm Kongresinin açılış panelinde bir konuşma yapacak olmamdı. Alaçatı’da yaşayan biri olarak Eskişehir yol üzeri değil. Karayoluyla ulaşmak gerekiyor ya da Ankara ve İstanbul üzerinden farklı ulaşım kombinasyonları ile…
Bu masalsı programı Doç. Dr. Barış Kılınç’a borçluyum. Açık Öğretim Fakültesinde ve Anadolu Üniversitesinin stratejik iletişim yönetimi uygulamalarında pek çok çağdaş projeye ve çalışmaya imza atmış olan Barış hocam beni Kongrenin düzenleyici kuruluna da konuşmacı olarak önermiş. Böylece harika bir sonbahar haftasında Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen‘nin vizyonu ile kimliği ve kültürüyle buluşmuş bu uygar kentte harika saatler geçirme şansım oldu.
İstanbul üzerinden gitmeye karar verdiğimde çok isabetli bir seçim yaptığımı gördüm. İzmir Adnan Menderes havalimanından 14:00 THY Sabiha Gökçen uçuşu ile İstanbul’a indim. Taksi ile Yüksek Hızlı Trene binmek üzere Pendik istasyonuna geçtim. Biraz temkinli olduğumdan erken geldiğim istasyonun girişindeki Eminönü kahvesinde bir saat kadar oyalandım. Güzel havadan yararlanarak oturduğum yerden oldukça işlek olan Pendik çarşıyı gözlemledim. Hareket saati geldiğinde perona geçtim ve son derece konforlu bir yolculuk sonrası tam 3 saatte Eskişehir Garına girmiştim. Barış hoca karşıladı. Eskişehir’in yerel tatlarından Kuzu Sorpa’nın lezzetini unutamayacağım uzun yıllar. Böyle güzel çorba nadir bulunur.
Ertesi gün yine Barış Hocanın rehberliğine Anadolu Üniversitesi kampüsünü gezdim. Medya merkezi, stüdyo kayıtlarının yapıldığı altıgen bina, Açık Öğretim Fakültesi turu son olarak Barış hocamın eşi Elif Pınar’ın da katılımı ile Taşbina’daki harika lokantada yenen öğle yemeği ile son buldu.
Daha sonra aile dostumuz Didem Aydınmakina ile buluşmak üzere Sazova’ya geçtik. Hyde park, Central Park karışımı bir duygunun içinde geçerek Bilim Merkezi önünde Didem ile buluştuk. Didem Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Sosyal ve Destek Hizmetler Daire Başkanı olarak görev yapıyor. Nefis bir rehberlik sayesinde zamanı çok verimli kullandık. Bilim Merkezi’nde kısa bir tanıtımın ardından tek tek objeleri ve deneyleri gördük, gözlemledik. İlkokul öğrencilerinin deprem bilinçlendirmelerine tanık olduk. Çok ama çok etkilendim. Arkasından bir golf arabası ile bu devasa parkı ve içinde yaratılan –masal şatosu- gibi mucizevi eserleri gördük.
Yeni açılam OMM Odunpazarı Modern Müze kent kimliği ile bütünleşmiş hatta bir adım da öne çıkmış. Tabanca ailesinin koleksiyonu Vuslat ile yakın bir zaman önce kapılarını açan müze hem mimarisi, hem hizmet anlayışı ama hepsinden önemlisi yerli ve yabancı sanatçıların eserleri ile Avrupa’daki örnekleri ile yarışacak iddiada. Hakkını vererek gezemedik çünkü sırada Büyükerşen hocanın el emeği, göz nuru olan Balmumu müzesi vardı. Hafta içi olmasında karşın koridorları dolu dolu idi. Yaşar Kemal’le yarenlik edip Hıfzı Topuz hocamın hal hatırını sormayı ihmal etmedim.
Akşam olduğunda minik bir söyleşi ve imza günü gerçekleştirdiğimiz Adımlar Kitabevinde Nazan Korkmaz’ın konuğu olmuştuk. İçinde sanat galerisi, minik bir sahne gösterileri ve kukla gösterim alanı ve söyleşi bölümü olan bu harika entelektüel mekan genç-yaşlı herkesin buluşma ve bilgi paylaşımı merkezi aynı zamanda. Porsuk’u iki yandan kuşatan zengin kent dokusunun tam ortasındaki Adımlar Kitabevi ve sahibi Nazan hanım çölde vaha gibi.
17 Ekim sabahı program gereği kongrenin açılışı ve konuşmam vardı. “Öyküleri ile marka olan kentler ve Alaçatı örneği” başlıklı bir konuşma yaptım. Kongrede dikkatimi çeken en önemli husus 4 cilt halinde 4 bin sayfaya yakın yerli ve yabancı bildiri özetlerinin olduğu kitapçıklardı.Ege Üniversitesi Turizm Fakültesi’ne vermek için yanımda getirdim hepsini. Kongre fuayesinde dikkatimi çeken en güzel sergilerden birisi turizm konulu karikatürlerdi. Karikatürün hala dünyanın en etkili iletişim dili olduğuna inanıyorum.
Kongre sonrasında gittiğimiz Birsen lokantasında bu kez Bamya çorbasını denedim. Ama menüye baktığımda anladım ki sadece yöresel yemekleri denemek için ayrıca buralara gelmek lazım.
Son akşamımızda yine Barış Kılınç hocam ve eşi Elif’in misafiri oldum. DSİ’nin baraj gölü yanındaki devasa piknik alanındaki harika Regulateur Restoranda ağırladılar beni.
Ertesi sabah erkenden İstanbul’daki toplantılara yetişmek için tren garının yolunu tuttum. Yine YHT ile tam üç saatte Söğütlüçeşme’ye geldim. Ve masal gibi bir Eskişehir’in ardından kaosun içine dahil olarak gerçek hayata döndüm.
Ne düşünüyorsun?