(*) İstanbul Aydın Üniversitesi tarafından yayımlanmakta olan PR ATÖLYE dergisinin 8. sayısı için kaleme alınmıştır.
1997 yılı başında PR dünyasında neler olup bitiyor merakı içinde şimdiki Google’ın işlevini yerine getiren Yahoo’da dolaşırken karşıma ICO International Communication Consultancies Organization (O zamanlar tek ‘C’ ile yazılıyordu) çıktı. Merakım sayfalarında dolaşmaya yönlendirdi. 8 ülkeden danışmanlık hizmeti veren derneklerin bir araya geldiği, merkezi Londra’da görünen bir meslek kuruluşu idi. Üyelik için iki temel koşul vardı; ilki, ülkeler bazında temsil vardı ve bunun için danışmanlık hizmeti veren şirketlerin bir tüzel kişilik çatısı altında bir araya gelip başvurması gerekiyordu. Diğer koşul ise 1995 yılında üye ülkelerin ve onların bünyesindeki PR şirketlerinin uyması gereken mesleki etik kuralları tanımlayan Roma Deklarasyonu’na imza atmaları idi. [1]Üye ülkeler arasında, İngiltere, Belçika, Fransa, Avusturya, İsviçre, İtalya, Almanya ve Hollanda vardı.
Uzaktan bakıldığında bir “ahbap çavuş” birlikteliği görünümü veren oluşum yılda iki kez üye ülkelerden birinde genellikle üç yıldız statüsü sayılabilecek otellerde toplantılarını yapmaktaydı.
Takip eden ay meslektaşım Ali Saydam’a bundan söz ettim ve benimle Londra’ya gelip gelmeyeceğini sordum. Tereddütsüz “gelirim” dedi. Şubat ayında soğuk bir kış günü genel sekreter Chris McDowall bizi, bu oluşumda İngiltere’yi temsil eden İngiliz Danışmanlık Şirketleri Birliği ‘nin (PRCA ) merkez ofisinde karşıladı. Oldukça kaliteli bir zaman ayırdı. Neler yaptıklarını anlattı. Anlattıklarının arasında bizi en çok heyecanlandıran konu, İngiltere’yi temsil eden PRCA’da üye şirketlerin bağımsız bir denetimden geçip sertifikasyon süreci ile ilgili bir pilot çalışma içinde oldukları idi. O dönem hem PRCA hem ICO başkanı olan Peter Hehir (Maalesef yakın bir zaman önce kaybettiğimizin haberini aldık [2]) başkanlığında bir kurul tarafından; danışmanlık şirketlerinin müşteri memnuniyeti, çalışanların kişisel gelişimlerine katkı, finansal şeffaflık, iş planları, politikalar ve süreçler gibi başlıklarda bağımsız bir kuruluş olan DNV denetçileri tarafından denetlenebileceği bir çalışmadan söz ediliyordu. Mesleğimizin gelişimi açısından bir devrim niteliğindeki bu çalışma ilgili sunumlar, broşürler ve belgeler ile Türkiye’ye döndük. Chris McDowell Mayıs 1997’de Helsinki’de yapılacak olan yönetim kurulu toplantısına bizi “gözlemci üye” olarak davet etmeyi ihmal etmedi.
Döner dönmez ülkemizdeki PR şirketlerine bir çağrı yaptık ve Londra’daki temaslarımızı aktarmak istedik. İstanbul’da Sürmeli Otel salonlarındaki toplantıya “patron” düzeyinde 34 katılım oldu. Özetle, mesleğimizin uluslararası açılımında bu çalışmaların olduğu bir trenin kalkmak üzere olduğunu ve buna binmemiz gerektiğini vurguladık. Maalesef, bizim heyecanımızın karşılığı olan bir geri bildirim alamadık!
O dönemde dernekler kanunu tüzel kişiliklerin dernekleşmesine imkân da vermiyordu. Bu da bir başka sorun idi. Şirket patronlarının üye olarak bir araya gelip dernekleşmesi de ICO tüzüğüne uymuyordu. Ama herkesin “eşit hisse eşit temsil” hakkı olan bir şirket kurulması ve bu tüzel kişilikle başvurmak ICO için uygundu.
Öte yandan, ICO için gözlemci üye olarak davet edildiğimiz “Helsinki” toplantısı yine PR mesleği için bir başka kırılma noktasını işaret ediyordu. Çünkü mesleğin dünyada önde gelen üç önemli derneği Mayıs 1997’de aynı tarihlerde Helsinki’de bir araya geliyordu. Benim Türkiye’yi temsilen gözlemci üye olarak katılacağım ICO toplantısından bağımsız IPRA, Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği ve daha çok akademik çalışmaların merkezi olan CERP Avrupa Halkla İlişkiler Dernekleri Konfederasyonu toplantılarının ortak bir çıktısı vardı: Üç derneğin başkanları meslek tarihine Helsinki Deklarasyonu olarak geçen “Halkla İlişkilerde Kalite ve Standartlar” bildirgesine imza attılar![3]
Helsinki Dönüşü hiç vakit kaybetmeden tüm PR camiasına hem Londra temaslarımız hem de Helsinki toplantılarındaki gözlemlerimizi aktararak ICO’nun Türkiye oluşumunu başlatmak için PR şirketlerinin kapılarını çalmaya başladık. Ancak bu girişimlerimiz sonucunda BERSAY, CAPİTOL, MPR, ORSA, ZARAKOL ve Ankara’da yerleşik GTC’nin dışında heyecanımıza ilgi gösteren olmadı. İlerleyen zamanlarda bu birlikteliğe TRİBECA’da katıldı. Eşit hisse ve eşit temsil ilkeli şirket sözleşmesi hazırlandı ve Eylül 1997’de PRCI (Public Relations Consultancies Institute) adı ile Türkiye oluşumunun altına imzalarımızı attık. Arkasından önce genel sekreter Chris McDowell’i İstanbul’a davet ettik ve herkese açık bir toplantı ile diğer ülkelerdeki oluşumların neler yaptıklarını dinleme şansımız oldu. 1998 yılı başlarında bu kez ICO Başkanı Peter Hehir’i davet ettik. Yine herkese açık bir toplantı ile onun ağzından “yeni halkla ilişkiler vizyonunu” dinleme şansımız oldu. Tarihler Ekim 1998’i gösterdiğinde Paris’teki yönetim kurulu toplantısında Türkiye ICO’nun 9. Üyesi olarak uluslararası topluluğun bir parçası olmuştu.
1999 Mayıs ayında ilk ICO kongresi İsviçre’nin Lucern kentinde yapıldı. PRCI üyeleri olarak hep birlikte bu kongreye katıldık ve dünyada danışmanlık hizmetlerinin %83’ünü oluşturan dev PR şirketlerinin en üst düzey yöneticilerinin sunumlarını izledik. İleriki yıllarda itibar konusunda adını çok sık duyacağımız Prof. Dr. Charles Fombrun da bu kongrede “itibar sermayesi” başlıklı araştırmasını paylaştı. 1999 yılında ayrıca İngiltere’den sonra bağımsız denetimden geçen ve sertifika alan ilk danışmanlık şirketleri ise Türkiye’deki PRCI üyeleri oldu.(Daha ICO bunu bir zorunluluk haline getirmemişti!)
Mayıs 2000’de ise Türkiye, İstanbul’da Conrad otelinin özel salonlarında yapılan ICO yönetim kurulu toplantısına ev sahipliği yaptı. O güne kadar organizasyon kalitesi çok da iddialı olmayan yönetim kurulu toplantılarının çıtasını da yükseltmiştik. İstanbul toplantısı ile yeni Başkan David Drobis’in (ABD) katkısı ile ICO’nun adı ICCO (International Communication Consultancies Organization) olarak değişmiş ve yeni ICCO logosu tanıtılmıştı.
11 Eylül’ün İkiz Kule ve Pentagon saldırılarının tozu dumanı henüz kalkmamışken Ekim 2001’de ICCO San Francisco’da 2. Kongresini yaptı. Bu toplantıdan da “üçlü raporlama” bilgisi ile döndük. Yani PR şirketleri sadece finansal raporlamalarla değil, şirketlerin topluma karşı sorumlulukları ve ekolojik çevre duyarlılıklarını da raporlamalılar konusundaki değerlendirmelerin olduğu sunumları dinlemiştik. Kongre sonrasında Hürriyet gazetesinin büyük toplantı salonuna davet ettiğimiz meslektaşlarımız ile kongre izlenimlerimizi paylaştık. Kurumsal sosyal sorumluluk ve sürdürülebilirlik konuları filizlenmeye başlamıştı!
2001 yılında ICCO yönetim kurulunda Türkiye’nin önerisi ile bağımsız denetim ICCO üyeliği için bir zorunluluk olarak tanımlandı.
ICCO’da 2003 yılında Stokholm Deklarasyonu ile özellikle “etik” meselelerde farklı görüşlerin tek sese dönüştürülmesi ile ilgili önemli bir adım atıldı.[4] Aynı yıl yine Türkiye’nin önerisi ile ICCO iç tüzüğü yeni baştan yazıldı.
2004 yılına geldiğimizde Türkiye’de artık Dernekler Kanunu değişmiş ve şirketlerin de derneklere üye olabilmelerinin yolu açılmıştı. Bunu fırsat bilerek Anonim Şirket yapısındaki PRCI’nın kapatılması ve yeni oluşum İDA, İletişim Danışmanlıkları Derneği’nin kurulmasının önünde bir engel kalmamıştı.
PRCI’ nın 6 yıllık çalışma programı içinde önemli gördüğüm bazı yenilikçi uygulamalara da burada yer vermek gerekir.
- Her yıl başkanın değişmesi zorunluluğu vardı. (Her üye şirket sırasıyla başkanlık yaptı). 1999 ORSA Salim Kadıbeşegil, 2000 Bersay Ali Saydam, 2001 Capitol Leyla Bozkurt, 2002 Zarakol Necla Zarakol, 2003 MPR Meral Saçkan 2004, Tribeca Cem İlhan, ve İDA’nın kuruluşu
- Her ayın ilk Salı günü sabah 08.00-10.00 arası mutlaka yönetim kurulu toplantısı yapılıyordu.
- PRCI’ın kendine ait bir ofisi ve eğitim salonları ve profesyonel bir genel sekreteri vardı.
- Her ayın ilk haftası mizan muhasebe tarafından çıkarılıyor ve üyelere dağıtılıyordu.
- Hesaplar bağımsız denetimden geçiriliyordu.
- Üye şirketlerin ve akademisyenlerin katkıları ile düzenli olarak profesyonel genç meslektaşlarımıza yönelik 52 saatlik sertifikalı bir eğitim programı uygulanıyordu. Bu program için LSPR London School of Public Relations ile işbirliğine gidildi.
- Üniversitedeki genç arkadaşlarımız için 12 haftalık bir staj programı gerçekleştirildi. 12 hafta tek tek tanımlanmıştı. (Müşteri ilişkileri yönetimi, raporlama, iç iletişim vb) Stajyerlere mutlaka asgari ücret, yol ve yemek giderleri veriliyordu. Varsa şikayetleri haftalık toplantıları ile PRCI genel sekreterine aktarılıyordu. Staj belgesi alabilmeleri için dönem sonunda herkesin olduğu bir ortamda sunum yapmaları gerekiyordu.
- Üye şirketlerin çalışanları yılda üç kez Feriye’nin toplantı salonlarında bir araya gelip “benchmark” toplantıları yapıyorlardı. (Örneğin, müşteri raporlaması nasıl yapılıyor, ölçümleme ve değerlendirme yöntemleri)
- GfK Strateji şirketine düzenli araştırmalar yaptırılır ve müşterilerin, potansiyel müşterilerin medya mensupları ile kanaat önderlerinin PR mesleğine yönelik tutum ve davranışları izlenirdi.
2004 yılında Dernekler Kanunu’ndaki düzenlenmelerin yürürlüğe girmesi ile PRCI defteri kapandı ve İDA sayfası açıldı ve yeni üyelerle mesleki dayanışma daha da üst boyuta çıkmış oldu. İDA tüzüğünde üyelik için temel kural olarak ICCO’nun zorunluluk olarak tanımladığı bağımsız meslek standartları denetiminden geçilmesi benimsendi.
Günümüze İDA 25’ten fazla kurumsal üyeye sahip bir meslek kuruluşudur. ICCO ise 81 ülkeden 3 binden fazla PR danışmanlık şirketini kapsayan uluslararası bir meslek örgütüne dönüşmüştür.
[1] ROME Charter: https://datenbanken.pr-journal.de/images/stories/downloads/icco-rome-charter-englisch.pdf
[2] PETER HEHIR: https://senateshj.com/perspective/remembering-peter-hehir/
[3] HELSİNKİ deklarasyonu: https://www.tuhid.org/pdf/helsinki-bildirgesi_1381389882.pdf
[4] STOCKHOLM Charter: https://iccopr.com/members/stockholm-charter/
Rıdvan Bayraktar
Temmuz 20, 2024Azimle kararlılıkla ulaşılan bir sonuç kutluyorum..
Salim Kadıbeşegil
Temmuz 27, 2024Çok değerli Rıdvan bey bu yorumlarınız o kadar kıymetli ki:-) Teşekkürler